Pulhane Ltd.Şti.
Pulun Osmanlıda Doğduğu 19. Yüzyıl ortalarında Üsküdar'dan İstanbul
Sitemde Google
ANADOLU UYGARLIKLARI
ANADOLU

1992.12 - Anadolu Efsaneleri
Anadolu'nun hemen hemen her il ve ilçesinin kaynağını Türk tarihinden alan, kendine özgü hikayeleri, destanları ve efsaneleri vardır.
Pullarda, bu efsanelerden Anadolu'ya adını veren olay görüntülenmektedir. Yıllar, hatta yüzyıllar öncesi Türk sultanı asker toplayıp sefere çıkar, dağ taş, dere tepe aşar, Ankara'ya yakın Kızılcahamam'a kadar gelir. Yamaçlardan birisinde taştan bir oluk görürler. Ağustos sıcağı dudakları çatlatır, damakları kurutur. Asker susuz, mataralar boşalmış. İşte bu sırada, tepelerden birisinde omuzunda ayran bakracı, ak saçlı ihtiyar bir ana görünür. Yanık bağırların, susuz mataraların tek umudu bu şefkat sembolü ihtiyar anada. Kadın yaklaşır.
- Yavrucuklarım, der. Hoş geldiniz. Alın, ananızın ak sütü gibi helal olsun, için ayranımdan.
Omuzundan bakracını indirir, buradaki taş oluğa doldurur. Asker oluğa üşüşür, mataralarını doldurur.
- Doldur oğlum!
- Dolu ana.
- Doldurun yiğitlerim!
- Ana dolu.
İhtiyar ana, Doldur dedikçe askerler, Ana dolu diyerek, buz gibi ayranla bağırlarını serinletirler. Bir bakraç ayran, bir orduya yeter de, artar bile.
O günden sonra bu topraklara Anadolu deyiverir herkes.

1982 - 1983 - 1984 - 1985 - 1986
ANTİK KENTLER 1 - 2 - 3 - 4 - 5

1982.13 - Antik Kentler - 1
Sardes Antik Kenti ve Bintepeler Lidya Tümülüsleri ( Manisa ): Manisa İli, Salihli İlçesi, Sart Beldesi sınırları içerisinde yer alan Sardes Antik Kenti, Demir Çağı Lidya Krallığının başkentidir. Batı Anadolu’yu hakimiyeti altına almış bir imparatorluğun başkenti, sikkenin doğum yeri ve adı hayal bile edilemeyecek zenginlikle özdeşleşen Krezüs’ün ( Karun ) vatanı olan Sardes, antik dünyanın önde gelen şehirleri arasında yer almaktaydı. Şehir, kent planlaması konusunda emsalsiz olup, Mezopotamya dışındaki en büyük savunma duvarı ile çevrelenmiştir. Günümüze kadar koruna gelmiş olan dünyanın belki de en görkemli İon düzeni tapınaklarından birine ev sahipliği yapan antik kent, korunmuş Roma yapıları içerisinde anıtsal bir hamam-gymnasium kompleksi ve antik dünyanın en büyük havrasına sahiptir. Lidyalıların başkenti ve tek şehri olan Sardes’ten başka hiçbir şehir ortadan kalkmış bu uygarlıkla doğrudan bağlantılı değildir. Marmara Gölü’nün güney kenarında yer alan ve Lidya tümülüs mezarlık alanı olan Bin Tepeler, dünyanın en büyük tümülüs alanıdır. Lidya tümülüsleri, M.Ö. 6. ve 5. yüzyıllarda bu peyzajın önemini ortaya koyan unsurlardır. Kraliyet mezarlığı olarak Sardes’e sıkı bir şekilde bağlı olan Bin Tepe, daha erken ve daha geç dönemlere tarihlenen kalıntıları ile Lidya dönemine ait sadece bir mezarlık alanı değil, kültürün devamını gösteren bir anıttır.
1983.18 - Antik Kentler - 2
Afrodisyas ( Aphrodisias ): Tanrıça Afrodit'e adanmış birçok eski çağ kentinin ortak adı. Afrodisyas ( ya da Afrodisias ) adlı kentlerin en ünlüsü, Anadolu'nun güneybatısında, eski Karia bölgesinde, günümüzde Aydın'ın Karacasu ilçesine bağlı Geyre mahallesinin bulunduğu yerdeydi. Arkeolojik kazılar başladıktan sonra Geyre taşınmıştır.
MÖ 5. yüzyılda kurulan kent, Roma İmparatorluğu döneminde gelişmiş, MÖ 1. yüzyıl ile MS 5. yüzyıllar arasında, başta heykelcilik olmak üzere önemli bir sanat merkezi haline gelmiş, Afrodit tapınağıyla ve Afrodit adına yapılan törenlerle ün salmıştır.
Afrodisyas kenti, deprem kuşağındaki konumu nedeniyle, tarihi boyunca pek çok depremden şiddetle etkilenmiştir. Özellikle 4. yüzyıl ve 7. yüzyılda burada büyük depremler olduğu bilinmektedir. 4. yüzyıl depremi ayrıca Afrodias'ın bulunduğu mevkide su akış mecralarını da değiştirmiş, kentin bazı kısımlarını su baskınlarına maruz kalmaya müsait bir hale getirmiştir. Su baskınları sorununu çözümleme amaçlı ve aciliyet içinde inşa edildiği anlaşılan tahliye sisteminin kanıtları bugün de görülebilmektedir. 7. yüzyıldaki depremden sonra Afrodisyas bir daha hiçbir zaman tam olarak kendine gelememiş ve bakımsızlığa düşmüştür. Zamanla kalıntılar kısmen Geyre köyü alanı ile örtülmüştür. 20. yüzyıl başlarında Geyre köyünün bir kısmı yine bir deprem nedeniyle boşalmış, boşaltılan alanın altındaki kalıntılar ortaya çıkmıştır. 1960'larda Geyre, deprem olasılığı da düşünülerek bugünkü yerine taşınmış ve belde olmuştur.
Kent 7. yüzyıldan itibaren paganizm çağrışımlı Afrodisyas ismini terkederek Hıristiyanlık etkisiyle Stavropolis ( Haç kenti) şeklinde adlandırılmıştır. Bizans İmparatorluğu döneminde bölge ( Antik çağ Karya'sına nazaran daha iç bölgede yer almasına rağmen ) Karya olarak anılmaya başlamıştır. 1260 yılından itibaren Türklerin bölgede egemenlik kurması ile Karia ismi Geyre olarak Türkçe'ye yansımıştır.
1984.15 - Antik Kentler - 3
Harran: Urfa'mn güneydoğusunda yer almakta olup, şimdiki adı Altınbaşak'tır. Tarihin ilk çağlarından bu yana yerleşim bölgesi olmuş, verimli bir ovadır.
Harran kenti, kuzey - güney doğrultusunda 1300 m. doğu - batı doğrultusunda 1000 m. lik elips şeklinde bir surla çevrilidir. Surların uzunluğu yaklaşık 4 km. yüksekliği ise 5 m. dolaylarındadır. Kuzeyde Anadolu Kapısı, doğuda Aslanlı Kapı, Bağdat Kapısı, Musul Kapısı, güneyde Rakka Kapısı ve batıda Halep Kapısı olmak üzere surlar 6 kapı ile dışarı açılmaktadır. Ayrıca surların içinde bir de iç kale yer alır.
Harran gerek ticaret gerek savaş nedenleriyle Hitit, Mitanni, Asur, Pers, Yunan, Roma, Part, İslam, Moğol kültürlerinin izlerini üzerinde taşımaktadır.
Türk ve İslam kültür hayatında Harran'ın önemi çok büyüktür. Nitekim, Emeviler devrinde bir ara başkent olmuştur. Şehrin önemli eserlerinden olan Ulu Cami Emevi halifesi II. Mervan tarafından 744 tarihinde inşa ettirilmiştir. Pulda görülen köşeli minare de bu camiye aittir. Pulda ayrıca tarihin en eski üniversitelerinden birinin kalıntıları görülmektedir.
1983 yılında Dr. N. Yardımcı başkanlığında başlatılan kazı, temizlik ve restorasyon çalışmaları önümüzdeki yıllarda da sürdürülecektir.
1985.14 -Antik Kentler - 4
Alanya ( Alaiyye ): Etrafı bir Selçuklu kalesinin duvarları ile çevrilmiş kayalık, kocaman bir yarımadanın eteğinde uzanan büyüleyici bir sahil şehridir. Eski adı Coacesium olan ve M.Ö. 4. yüzyılda Romalılar zamanında kurulan şehir, korsan yuvası olarak ünlüydü. 1221 yılında Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat tarafından kışlak ve harp gemilerinin sığınması amacıyla zaptedildiğinde önem kazanmıştır. Sultan Alaeddin Keykubat yarımadayı, bugünkü limanı, deniz tersanesini ve Kızıl Kule’yi çepeçevre kuşatan büyük bir kale inşa ettirmiştir. Kule tersanenin ve limanın savunması amacıyla uzun bir surla kalenin üst kısmına bağlıdır. 150 kulesi olan bu eski kalenin içinde birçok cami, Selçuklulardan kalma bir pazar ( Bedesten ), büyük bir kervansaray, eski bir Bizans kilisesi ve sarnıçlar bulunmaktadır.
Puldaki görüntü Alanya Kalesi ile surlar içinde kalan ve günümüzde Kaleiçi adıyla anılan yerleşim bölgesini göstermektedir.
1986.13 - Antik Kentler - 5
Kubad-Abad Selçuklu Saray Külliyesi ( Kız Kalesi ): Beyşehir Gölü'nün güneybatı kıyılarında yer alan Kubad-Abâd, 1220-1236 yılları arasında Sultan Alaeddin Keykubâd tarafından yaptırılmıştır. Bugün planı bilinen tek Selçuklu Saray Külliyesidir.
Hoyran Köyü'nün yakınlarındaki bu harabelerin, tarihte adı geçen ünlü Kubad-Abâd Selçuklu Sarayı olduğu, ilk defa M. Zeki Oral tarafından, tarihi kaynakların değerlendirilmesiyle ortaya konulmuştur.
Gölün kıyısındaki bir tepe üzerinde Küçük Saray, Büyük Saray ve Müştemilâtından başka, göl üzerindeki Kız Kalesi'de saray külliyesinin bir parçasını oluşturmaktadır.
Kubad-Abâd'da ilk bilimsel kazıları, 1965-66'da K. Otto-Dorn gerçekleştirmişti. 1980 yılında ise Prof. Dr. Rüçhan Arık tarafından kazılara yeniden başlanılmış olup, halen devam edilmektedir.
Yapılan kazılar sırasında hem kıyıdaki saray külliyesinde; hem de Kız Kalesi'nde çok sayıda Selçuklu çinileri ortaya çıkarılmıştır.


2020.08 - Patara Yılı
Patara, Antik Dünya'nın Lukka ve Likya olarak tanıdığı bugünkü Teke Yarımadası'nın güneybatı ucunda, Antalya'nın batı sınırındaki Kaş ilçesine bağlı Kalkan'ın batısında konumlanır. Büyük öneme sahip limanıyla, Likya'nın tüm çağlar boyunca tarihini şekillendiren en önemli kentlerini barındıran Ksanthos Vadisi'nin ( Eşen Çayı ) güney ucunda denize, diğer bir deyişle dünyaya açılan bir kapı gibidir.
Bugün kente gelenleri Kent Kapısı karşılar. Tümü ayakta duran tiyatrosu, liman caddesi, liman tapınağı, liman deposu, Tepecik erken yerleşimi, farklı dönemlerde inşa edilen çiftli surları, Delikkemer aquaduktu, beş hamam yapısı, bazilikası, kiliseleri, tapınak mezarları, yüzyılın yazıtbilim anıtı denilen Yol Anıtı/Monumentum Patarense'si ve daha sayısız yapısıyla Patara, antik Anadolu'nun en görkemli kentlerindendir.
Kentte M.S 64/65 yılında imparator Nero tarafından bir prestij yapısı olarak inşa ettirilen deniz feneri, 26 m.ye yaklaşan yüksekliği ile aslına uygun olarak ayağa kaldırılacaktır. Ayrıca Patara, Sultan 2. Abdülhamid tarafından yaptırılan ve 1906 yılında açılan Osmanlı Devleti'nin ilk Telsiz Telgraf istasyonu ile yakın tarihimizin önemli bir teknoloji mirasına da ev sahipliği yapmaktadır.
12 km.lik uzunluğu ile Kuzey Akdeniz'in en muhteşem kumsallarından birine sahip olan Patara'nın buradaki sakinleri ise, milyonlarca yıldır burayı üreme alanı olarak kullanan dev deniz kaplumbağaları caretta-carettalardır.



2005.14 - Zeugma ( Antik Kentler )
M.Ö.300’de Fırat Nehri kıyısında, ipek yolu üzerinde Selevkei Euphrates kenti kuruldu. Bugün Gaziantep İli, Nizip llçesi’nin 10 km.doğusundaki Belkıs köyünde bulunan kent M.Ö.64’de Roma İmparatorluğumun topraklarına katıldı ve adı “köprü”, “geçit” anlamına gelen ZEUGMA olarak değiştirildi. Zeugma, Roma İmparatorluğu döneminde, Fırat’ı koruyan dört büyük askeri garnizondan biri olma özelliğine sahip oldu, özellikle M.S. 2. ve 3 yy.’da en parlak devrini yaşadı.
1987 yılında Gaziantep Müze Müdürlüğü tarafından kazılara başlandı ve Zeugma’nın tam bir mozaik kenti olduğu tespit edildi. Küçük bir kısmı Birecik Barajı'nın suları altında kalan antik kentten pek çok mozaik ve tarihi eser kurtarıldı. Sular altında kalmayan bölgede arkeolojik kazılar devam etmekte olup gün yüzüne çıkarılan tarihi eserler şu anda Gaziantep Müzesinde sergilenmektedir.
Kral Akheloos:
Fırat Nehri’nin kralı olan Akheloos’un başı, yemişler ve meyveler saçan, Fırat’ın bolluk ve bereketini simgeleyen bereket boynuzuyla birlikte betimlenmiştir. Akheloos kanat biçiminde bıyıklıdır. Saçına çiçekler takılmış, Fırat çevresinde yetişen üzüm, armut, incir, nar, yenidünya, ayçiçeği gibi meyvelerin resimleri bereket boynuzu ve dallarla çevrilerek resmedilmiştir.
Akhilleus Mozaiği:
Akhilleus'un Troya savaşına katılmasını istemeyen annesi ve babası O'nu Skyros adasına , Kral Lykomedes'in sarayına gönderir. Akhilleus burada kadın kıyafetleri giyerek sarayda kızların arasına karışır. Ancak Odysseus onu sarayda bulur ve Truva savaşına götürür. 1999’da Zeugma'dan çıkarılan mozaikte Akhilleus'un gerçek kimliğinin ortaya çıktığı an tasvir edilmektedir.
Oceanos ve Tethys Mozaiği:
Antik çağlarda dünyadaki bütün açık denizlerin tanrısı olan Oceanos , denizdeki dişi unsuru sembolize eden Tethys ile birlikte yaşar. Dünyadaki bütün ırmakların ve nehirlerin Oceanos ve Tethys'ten meydana geldiğine inanılırdı. 1998 yılında Zeugma'dan çıkarılan ve villalardan birinin havuz tabanı olduğu tahmin edilen bu mozaikte de Oceanos ve Tethys deniz canlılarıyla çevrelenmiş olarak betimlenmiştir.
Menad:
1992 yılında çıkarılan bu mozaikteki kadın figürü gizemli bakışları ile Zeugma'nın simgesi haline geldi.ilk çıktığı yıllarda kimliği konusunda kesin bir tanımlama yapılamayan bu mozaik kadın dansçı Menad olarak adlandırıldı. Menad şarap ve eğlence tanrısı Dionysos’un şölenlerini coştururdu.


2020.03 - Haleplibahçe Mozaikleri
Haleplibahçe kazı alanında, taban mozaiklerinin bulunduğu yerde inşa edilen Haleplibahçe Mozaik Müzesi'nde son derece etkileyici ve iyi korunmuş mozaik örnekleri sunulmaktadır. Söz konusu müzede sergilenen savaşçı Amazon kadınlarını resmeden mozaikler bilinen tek örnektir. Ayrıca üzerinde mozaiği yapan sanatçının adının yazdığı Orpheus Mozaiği de Haleplibahçe’yi özel kılmaktadır. 1987-2012 yılları arasında merkez ve ilçelerinde yapılan kazılar sonucunda Amazonlar Villası, hamam ile birlikte geometrik villa gün yüzüne çıkarılmıştır.
Amazonlar Villasının iki odası hariç diğer bütün odalarının tabanı mozaik döşelidir. Mozaiklerde tessera tekniği kullanılmıştır. Villanın girişinde yer alan dikdörtgen ana panoda, Akhilleus'un hayatından kesitler betimlenmiştir. Salon mozaiğinde Argos ve Opora figürleri, avlanan soylu figürü, kuşlar ve bitkisel desenler bezelidir. Taban mozaiğinde zebrayı götüren bir erkek hizmetkar tasvir edilmiştir. Çalışma odasının mozaiğinde kentlerin- yapıların kurucu ve koruyucusu olarak bilinen Ktisis büstü betimlemesi ile Amazonların avlanmasının tasvir edildiği mozaikler yer almaktadır.
Avlanan Amazonlar Mozaiği, dünyada ilk kez Haleplibahçe Mozaik Müzesi'nde bulunan mozaiğin M.S 5.-6. yy'da yapıldığı tahmin edilmektedir. Eserde Melanippe, Hippolite, Thermodosa ve Penthesileia yunanca isimleri ile birlikte bulunmaktadır.
Ktisis Mozaiği, Ktisis, kentlerin ve yapıların kurucu ve koruyucusu olarak bilinen bir kraliçedir. Ktisis tasvirli mozaikler, Doğu ve Batı Roma, Akdeniz çevresinde ev, hamam ve kilise taban mozaiklerinde görülmektedir.
Orpheus Mozaiği, Orpheus, çalgısı vahşi hayvanları büyüleyen, ezgisiyle ölümü bile alt eden dillere destan olmuş bir ozandır. Ozan Orpheus'un vahşi hayvanları ehlileştirme sahnesinin yer aldığı Roma Dönemi'ne ait Mozaik panosu 06.12.2012 tarihinde ülkemize getirilmiş ve kısa bir süre İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nde sergilendikten sonra Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi'ne teslim edilmiştir.
Ayrıca, mozaiklerde sıkça kullanılan lotuslar, 5 bin yıldan fazla zamandır kutsal sayılarak insanlar tarafından sanatın her dalında sıkça kullanılmıştır. Lotus, geceleri kapanıp sualtına giren ve gündüzleri su üstüne çıkıp çiçeklenen bir bitki olduğu için güneşin ve doğal yaradılışın simgesi olduğu düşünülmektedir.

PTT A.Ş. olarak dünyada bilinen tek örnek olan amazon savaşçılarının mozaiğe resmedildiği "Haleplibahçe Mozaikleri" konulu 4 değerli anma pulu, ilk gün zarfı ve lotus mozaiklerinden esinlenerek hazırlanan ilk gün damgası 10.04.2020 tarihinde dolaşıma sunulmuştur.

Topkapı Sarayı Müzesi



1984.04 - Topkapı Müzesi - 1
Kemha Kaftan: XVI. Yüzyıla aittir.
Kemha: Çözgüsü ve atkısı ipek, üst sıra atkısı ayrıca altın ve gümüş klaptanla takviyeli, çift zeminli bir kumaştır. Bu kaftan Kemha cinsinin en iyi kalite olanıdır.
Merasim İbriği: Yükseklik 28 cm. Tamamen altından olup üzerinde kabartma altın yuvalar içinde yakut ve zümrütlüdür. Sultan II. Selim ve III. Murat dönemlerinde yapılmış minyatürlerde Ibrikçibaşının elinde görülmektedir.
Murassa Kılıç: Uzunluk 90 cm. Kabzası altından olup kendinden kabartma çiçeklidir. İki taralında gümüş yuvalar içinde elmas ve yakutla süslüdür-Balçığı da altından ve kabartma çiçeklidir. Balçığın bir yüzü gümüş yuvalar içinde elmas, yakut ve renkli taşlarla süslüdür. Tabanı düzce ve kavislidir. 80 cm uzunluğunda kırmızı kadifeden bir kını vardır. Çam urluk, ağızlık ve bileziklerin yüzü kabzadaki süslemenin aynısıdır. Sarı sırmalı ve içi kırmızı meşin kaplı bel kayışı­nın üzerinde ikisi yuvarlak dördü dikdörtgen şeklinde tokaları olup bunların da üzeri elmas ve yakutludur. 19. Yüzyıl Osmanlı işidir.
Murassa Kılıç: Uzunluk 94 cm. Kabzası yeşil boyalı fildişindendir. Üzeri tamamen altın kakma süslemeli olup yan çemberleri de elmaslıdır. Balçığı altından, üzerinde gümüş yuvalar içinde iki tarafı elmas ve yakutludur. Sırma püsküllü bir kordonu vardır. Tabanı geniş oluklu ve biraz kavislidir. 82 cm uzunluğunda siyah meşin kaplı bir kını vardır. Ağızlık iki bileziği ve çamurluğu altındandır. Kendinden kabartma çiçekli, elmas ve yakutludur.
Kabe Kilidi: Uzunluk 31 cm. Demirden olup üzerinde altın kakma ile rumî süsleme vardır. Diğer yüzünde Sultan I. Ahmet'in ünvanları yazılıdır. Fatma Ana eli tipinde bir anahtarı vardır.
1985.06 - Topkapı Müzesi - 2
Tavus Kuşu Motifli Çini Süslemeli Tabak:
Sıraltı tekniği kullanılarak İznik'te yapılmış seramiktir. Sarayda ve halk tarafından kullanılan günlük eşyalardandır. Devrinde ihraç edilmesinden İznik dışında da rağbet gördüğü anlaşılmaktadır.
Sürahi ve Boza Bardağı: 16. Yüzyılın ikinci yarısına ait olup, Türk - Osmanlı eseridir. İznik'te yapılmıştır. Sıraltı tekniği kullanılmış çok renkli seramiklerdendir. Zamanında gündelik eşya olarak kullanıldığından ve ihraç edildiğinden, o devirde İznik'te bulunan 80’i aşkın atölyede çok sayıda yapılmıştır. Her üç eserin de ana maddesi olan çamurun yalmz İznik gölü civarında bulunması, bunların İznik'te yapıldığının en büyük delili olduğu sanat çevrelerince kabul edilmektedir.
Porselen İbrik ve Leğen: Du Paquier devri Viyana yapımıdır. 1730 - 1735 tarihlidir. Osmanlı zevkine göre yapılmış, balık pulu şeklinde kabartma beyaz zemin üzerine renkli çiçek dekorludur.
Çin Ejderi Motifli Tabak: Çin porselenleri Mavi - Beyaz grubunun en önemli örneklerinden biridir. Chia Ching dönemine ( 1522 - 1566 ) tarihlenmektedir. Tabağın arkasında Ming Sülalesi İmparatorlarından Chia Ching markası bulunduğundan, sanat dünyasında önemli bir kolleksiyonun parçası olarak değer kazanmaktadır. Süslemeler sır altına kobalt mavisi kullanılmak suretiyle yapılmıştır.
Bu pulların basımında kullanılan slaytlar Ersin Alok'tan alınmıştır
1986.04 - Topkapı Müzesi - 3
Buhurdan: Geç Ming dönemine ait, Mavi-beyaz kâseye Osmanlılar tarafından kapak ve ayak ilâve edilerek buhurdan haline getirilmiştir. Metal işçiliği 17. Yüzyılın ilk yansına aittir.
Yeşim Bardak: 16. Yüzyıl ikinci yansında beyaz yeşimden yapılan bardak, kapaklı ve kulpludur. İçi altın kaplı, dış yüzü zümrüt, yakut ve zebercet taşları ve altın telden yapılmış dal ve yaprak motifleriyle süslüdür. Kapak içi altın kaplıdır ve ortasında iri bir yakut bulunur.
Hançer: 1714 yılında 1. Mahmut tarafından Osmanlı silah formuna uygun olarak yaptırılmıştır. Kabzasında oval biçimli 30 - 40 mm. boyutunda 3 zümrüt vardır. Kabza tepesinde altın çerçeveli kapağı elmaslarla süslü 30 mm. çapında bir zümrütle bezenmiş küçük bir saat bulunur. Sözkonusu eser Topkapı Müzesinin simgesi sayılmaktadır.
Sögüt Kalkan: Demir ve bakır Türk kalkanlan arasında söğütten yapılmış olanlara sıkça rastlanmaktadır. Söğüt kalkanda savunmayı sağlayan ortadaki demir bölümdür. Bunların merasim sırasında kullanıldığı düşünülmektedir.
1987.08 - Topkapı Müzesi - 4
Necef İbrik: Yüksekliği 21 cm.'dir. Çift altın emzikli, zincirli olup, necef üzerine yakut ve zümrüt taşlarla bezemelidir.
16. yüzyıla aittir.
Zümrüt Askı: Allı köşeli zümrüt, kenarları elmas çerçeveli, altı tane ufak inci ayaklıdır. Askının altından ucunda iki çengelli ve
Sultan Ahmet Han 1025
yazılı bir pafta tutturulmuştur. Ayrıca 38 cm. uzunluğunda altından, ucu çengelli üç altın zincirle asılmaktadır. 17. yüzyıla aittir.
Şerbet Güğümü: Yüksekliği 47 cm.dir. Güğümün gövdesi balık sırtı şeklinde bezemelidir. Musluğu ve kulpları kabartma kuş şeklindedir. Kapak tepeliği çiçeklidir. 19. Yüzyıla aittir.
Necef Yazı Çekmecesi: Boyutları 30 x 11 x 11 cm.dir. Kapak etrafı meyilli dört parçadan müteşekkil ve altın çemberle çevrilidir. Yakut ve zümrütlerle bezemelidir. Kapağı altın zincir tutar. İç kısmı kalem koymak için bölünmüştür. 16. yüzyıla aittir.

Tarihi Eserler
1966.06 - Tarihi Eserler 1966
Fildişi - Kartal ve tavşan, Bazalt - Tanrıca, Tunç - Boğa, Altın - Testi
Pulların resimleri Ankara Arkeoloji Müzesinden alınmıştır.

1969.01 - Tarihi Eserler 1969
Konya-İnce Minare Camii: Selçuklu Sultanlarından III. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında vezir Fahrettin Ali tarafından 1265 yılında yaptırılmıştır. Mimarı Halûk bin Abdullah'tır. Tek minarelidir.
Kayseri-Döner Kümbet:
Onüçüncü yüzyılda Cihan Hatun için yaptırılmıştır Selçuklu eserlerinin en güzel örneklerindendir. Üzeri konik bir külahla örtülmüştür. Kare planlı kaide üzerine oturan gövdesi silindir şeklindedir.
Konya-Karatay Medresesi: Vezir Karatay tarafından 1252 yılında yaptırılmıştır. Güzel bir Selçuklu eseridir, Türk çini sanatının yüksek örneklerini içine alır Mimarı Abdullah oğlu Kölük’tür. Minaresinin yukarı kısmı yıkılmıştır. Bu Medrese halen müze olarak kullanılmaktadır.
İstanbul-Ortaköy Camii: Sultan Abdülınecit tarafından 1853 yılında yaptırılmıştır. Türk - Ampir mimarî tarzındadır. İki minaresi vardır. Minareleri ince ve zariftir.
Divriği-Ulu Cami: Mengüçler devrine ait olup 1228 yılında Şah Ahmet tarafından yaptırılmıştır. Kapılarının güzelliği ile ünlü bir camidir. Minberi Selçuk ağaç işçiliğinin en iyi korunmuş olanıdır. Dikdörtgen planlıdır.
1974.01 - Tarihi Eserler - Avrupa 1974 - Europa ( CEPT )
Bir Kral Heykeli: Geç Hitit Çağı M.Ö. 8. Yüzyıl - Malatya
Bir Çocuk Heykeli: M.Ö. 2.000 Yılları - Alacahöyük
Eseler Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde Bulunmaktadır.

1974.02 - Tarihi Eserler 1974
Altın ve Gümüşten İdol: Eski Tunç Çağı M.Ö. 3.000 li yıllar - Alacahöyük
Boyalı Çömlek: Kalkalitiğ Çağ M.Ö. 5.000 li yıllar - Hacılar
Boğa şeklınde Riton: Hitit Çağı M.Ö. 1.700- 1.600 lu yıllar - Boğazköy
Kulplu Tas: Ffrig Çağı M.Ö. 700 ıü yıllar - Gordion
Eseler Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde Bulunmaktadır.
1989.02 -Tarihi Eseler 1989
Oturan Çocuklu Tanrıça: Hacılar'da bulunan, Geç Neolitik dönemine ait M.Ö. 6. binin ortalarına tarihlenen, yüksekliği 10,2 cm. Pişmiş Topraktan yapılmıştır. Anadolu'da ilk örnekleri Erken Neolitik dönemde Çatalhöyük'te görülen anatanrıça heykelciklerindendir. Oturmuş olarak tasvir edilen tanrıça kucağında bir çocuk tutmaktadır. Bu tip tanrıça figürinleri bereketi temsil etmektedir.
Kurşun Figürin: Alişar'da bulunan, Asur Ticaret Kolonileri Çağı dönemine ait M.Ö. 19-18. yüzyıllara tarihlenen, yüksekliği 5,2 cm. Kalıba dökülerek, Kurşundan yapılmıştır. Kurşun figürinler Anadolu'da Eski Tunç Çağından itibaren Koloni Çağının sonuna kadar görülmektedir. Bu figürinler tanrı ve tanrıçaları temsil ederler.
İnsan Biçimli Vazo Parçası: Kültepe'de bulunan, Asur Ticaret Kolonileri Çağı dönemine ait M.Ö. 18. yüzyıla tarihlenen, yüksekliği 11 cm. Pişmiş Topraktan yapılmıştır. Bu eser pişmiş toprak bir vazonun kenarına oturmuş durumda yapılan bir tanrıça tasviridir.
Dağ Tanrısı: Boğazköy-Büyükkale'de bulunan, Hitit İmparatorluğu dönemine ait M.Ö. 14. yüzyıla tarihlenen, yüksekliği 3,68 cm. Fildişinden yapılmıştır.Hitit sanatının birinci sınıf işçilik gösteren bir eseridir. Çok tanrılı bir din olan Hitit dinindeki dağ tanrısının tasviridir. Hitit yazılı kaynaklarına göre Hititler dağları kutsal sayıp onlara tapıyorlardı. Hitit sanat eserlerinde bu tip dağ tanrısı tasviri oldukça sık görülmektedir.
Bu Tarihi Eserler Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenmektedir.
1990.01 - Tarihi Eseler 1990
Fildişi Tanrıça: Kültepe'de bulunan, Assur Ticaret Kolonileri Çağı dönemine ait M.Ö. 18. yüzyıla tarihlenen, yüksekliği 9,3 cm. Fildişinden yapılmıştır. Kiiltepe'de Karum alanı 1b katında bir mezara ölü hediyesi olarak bırakılmıştır. Arkalıksız bir taht üzerinde oturan, başında saçlarını içine alan yuvarlak şapkası olan çıplak tanrıça elleri ile göğüslerini tutmaktadır. Eser Anadoluda bulunan fildişi eserlerin en eski örneğidir.
İkili Törensel İçki Kabı: Kültepe'de bulunan, Assur Ticaret Kolonileri Çağı dönemine ait M.Ö. 2000 yılına tarihlenen, yüksekliği 5,5 cm. Pişmiş Topraktan yapılmıştır. Koloni çağına özgü bir anlayışla yapılmış hayvan biçimli kaplardandır. Kaplardan birinin dibi koç, diğerinin dibi ise antilop başı olarak yapılmıştır. Yuvarlak bir kulp ile birbirine bağlanan kaplar dini kaplardandır.
Oturan Tanrıça Biçimli Kolye Tanesi: Boğazköy'de bulunan, Orta Hitit Çağı dönemine ait M.Ö. 15. yüzyıla tarihlenen, yüksekliği 2 cm. Altından yapılmıştır. Minyatür olarak yapılmış tanrıça tasviridir. İnce bir kaide üzerindeki taburede oturan tanrıçanın uzun elbisesi, başını saran şapkası, sivri uçlu ayakkabıları vardır. Elinde muhtemelen bir kap tutmaktadır. Sırtında kolye tanesi olduğunu gösteren halkası vardır.
Aslan Heykelciği: Altıntepe'de bulunan, Urartu dönemine ait M.Ö. 8. yüzyıla tarihlenen, uzunluğu 29,5 cm. Fildişinden yapılmıştır. Üç ayaklı, tunç bir masanın öne uzayan ayaklarından biri üzerinde yer alan mobilya süslemesi olarak bulunmuştur. Tipik Urartu aslanları biçiminde yapılmıştır. Kükrer durumdadır. Yüzü, ön ayakları hariç bütün vücudu küçüklü büyüklü fildişi levhaların yapıştırılması ile oluşmuştur. Önasyanın fildişinden yapılmış en büyük aslan heykelciklerindendir.
1991.01 - Tarihi Eserler 1991
Kadın Heykelciği: Canhasan'da bulunan, Orta Kalkolitik Çağ dönemine ait M.Ö. 5000. yılların ilk yarısına tarihlenen, yüksekliği 32,5 cm. genişliği 14,3 cm. Pişmiş topraktan yapılmıştır.
Sistrum: Horoztepe'de bulunan, İlk Tunç Çağı dönemine ait M.Ö. 3000. yıl sonlarına tarihlenen, yüksekliği 25,5 cm. genişliği 17 cm. olan Tunçtan yapılmıştır.
Emzikli Kap ve üç Ayaklı Kaide: Kültepe'de bulunan, Kabı M.Ö. 2000. yılların ilk çeyreğine, Kaidesi M.Ö. 19. yüzyıla tarihlenen, 17 cm yüksekliginde Pişmiş topraktan yapılmıştır.
Törensel İçki Kabı:
Beycesultan'da bulunan, Orta Tunç Çağı dönemine ait M.Ö. 18. - 17. yüzyıla tarihlenen, yüksekliği 13,1 cm. gövde çapı 12,6 cm. Pişmiş topraktan yapılmıştır
1992.01 -Tarihi Eserler 1992
Ana Tanrıça Heykelciği: Çatalhöyük - Konya'da bulunan, Neolitik döneme ait M.Ö. 6000. yıllara tarihlenen, 20 cm. yüksekliğinde Pişmiş topraktan yapılmıştır.
Hasanoğlan Heykelciği: Hasanoğlan - Ankara'da bulunan, Eski Tunç Çağı dönemine ait M.Ö. 3000. yılların sonlarına tarihlenen, 25 cm. yüksekliğinde Gümüş ve Altından yapılmıştır.
İnandık Vazosu: İnandık - Çankırı'da bulunan, Eski Hitit dönemine ait M.Ö. 18. yüzyıla tarihlenen, 82 cm. yüksekliğinde Pişmiş topraktan yapılmıştır.
Aslan Heykelciği: Altıntepe, Erzincan'da bulunan, Urartu dönemine ait M.Ö. 8. yüzyıla tarihlenen, 10 cm. yüksekliğinde Fildişinden yapılmıştır.
1994.15 - Tarihi Eserler - Karun Hazineleri
1960'larda yurtdışına kaçırılan Batı Anadolu’da Uşak çevresinde yapılan yasadışı kazılarla ortaya çıkarılan kültür varlıkları 1993'te Türkiye’ye geri getirilmiştir. Halen Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde Lidya ( Karun ) Hâzinesi adı altında sergilenmektedirler. Hazine, M.Ö. 6. yy.in ikinci yarısına tarihlenmektedir ve altın, gümüş gibi değerli madenlerden yapılmış nesneler ve mücevherat, mühürler ve duvar boyaları parçaları vb. oluşmaktadır.
Pullarda Gümüş Yoncaağızlı Testi, Gümüş Buhurdanlık ( İkiztepe Tümülüsü ), Altın Gerdanlık ( Cam. Toptepe Tümülüsü ), Altın Broş ( Toptepe Tümülüsü ) görüntülenmektedir.
2006.13 - Karun Hazineleri
Lidya Devleti Manisa’nın tamamı ile Gediz ve Küçük Menderes vadilerini içine alan topraklarda Milattan Önce 2000’li yıllarda kuruldu. Başkenti olarak bilinen Sardes bugün de Sart adıyla tarihi SİT alanı olarak koruma altındadır, ilk madeni parayı keşfederek insanlık tarihindeki en büyük buluşlardan birini yapan, metal işleme, camcılık ve dokumacılıkta büyük ilerleme kaydeden Lidyalılar son Kral Karun (Kroisos) döneminde zenginlik ve refahın doruğuna çıktı.
Milattan Önce 546 yılında Persler Lidya Krallığının başkenti Sardes’i ele geçirerek Lidya Krallığına son verdi.
Uşak’ın Güre Köyü yakınındaki Lidya tümülüsünde 1960’lı yıllarda yapılan kaçak kazılarda bulunan ve Karun Hâzineleri olarak bilinen kültür varlıklarının bir kısmı yasa dışı yollardan yurt dışına kaçırıldı. Verilen Hukuk mücadelesi sonucu 450 parçadan oluşan bu hazine 1993 yılında New York Metropolitan Müzesinden geri alınarak ülkemize getirilmiş olup halen Uşak Müzesinde Karun Hâzineleri adıyla sergilenmektedir.

Anadolu Uygarlıkları
Kral Sumeli'nin İbadeti - Bazalt - Savaş Arabası Bazalt - 12 Tanrı Kabartması Bazalt - Mühür Yüzük Altın
2007.03 - Hititler ( Anadolu Uygarlıkları )

Hititlerin Milattan Önce 2000 yıllarında kuzey Karadeniz veya Kuzeydoğudan Anadolu'ya göç ederek Kızılırmak yayı içinde yer alan yerli Hatti krallığını ele geçirdikleri bilinmektedir. Tarihte bilinen ilk kralları Pithana, ilk yerleşim yerleri ise Kuşşara'dır. Pithana'nın oğlu Anitta Anadolu’da beylikler şeklinde yaşayan Hititleri birleştirip Kaniş’i başkent yaparak ilk merkezi devleti kurdu. Torunu Hattuşili’nin krallığı döneminde Hattuşa’yı başkent yapıp Toroslan aşarak güneye, Kuzey Suriye'ye kadar fetihler düzenleyerek topraklarını genişleterek, krallığın büyümesini sağladı. Yeni başkent Hattuşa zaman içinde çağının en güçlü devletinin başkenti haline geldi. Çok tanrılı bir inanç sistemine sahip olan Hititler ele geçirdikleri ülkelerdeki toplulukların tanrılarını da alarak kendi inanç sistemlerine kattı ve bu nedenle bin tanrılı halk olarak tanındı. Hititlerin geliştirdiği demir işleme teknolojisi bölgenin Demir çağına geçişinde önemli rol oynadı.
Zaman içerinde kötü hasatlar ve düşman saldırılan devleti zayıflattı. IV. Tuthalya'nın oğlu II. Suppiluliuma bilinen son büyük kraldır. Yıkılan büyük imparatorluk ile Hattuşa başkent olma gücünü ve böylece siyasi, ekonomik ve dini merkez olma özelliğini de yitirdi. Bu dönem Akdeniz Bölgesinde de karışıklık dönemidir. Deniz Kavimleri denilen Korsanlann saldırıları nedeniyle Hitit halkı çiftçiliğe ve kısmen göçebe hayat yaşamaya başladı. Güney ve Güneydoğu Anadolu'ya çekilen Hititli prensler, geleneksel kültürlerini yerel krallıklar halinde bir sure daha sürdürmeyi başardı. Milattan önce 1200 yıllarında dışarıdan gelen istilacı ve savaşçı kavimler ile komşu devletlerin saldırılarına dayanamayarak yıkıldı.
Tunç İğne - Fildişi Kanatlı Cin - Harput Kalesi - Elazığ - 3 ayak Üzerine Tunç Kazan
2008.06 - Urartular ( Anadolu Uygarlıkları )

Urartular M.Ö. 13. yüzyılın ortalarında Doğu Anadolu ve çevresinde beylikler halinde yaşamışlardır. Urartuların yaşadıkları bölgenin doğal zenginlikleri, Mezopotamya kavimlerinin dikkatini çekmiş, bundan dolayı bu topraklar sık sık Asur akınlarına uğramıştır. Bu akınlara karşı koymak zorunda kalan Urartular M.Ö. 9. yüzyılın ortalarında birleşerek merkezi bugünkü Van (Tuşba) olan Urartu Devletini kurmuşlardır. Urartu dili üzerinde yapılan çalışmalar, bu halkın Hurri dilinin bir lehçesini konuştuğunu göstermektedir. Ön Asya'da yaşayan diğer halklar gibi Urartularda çivi yazısı kullanmışlardır. En önemli kitabeleri taş levhalar ile bina bloklarında ve kayalar üzerindedir.
Urartular, sarp ve kayalık olan bölgenin bayındırlaştırılmasında ve mimarlıkta usta olduklarını, inşa ettikleri saray ve mabetlerle göstermişlerdir. Bu yapılar; konumları, planları ve yapım teknikleri ile anıtsal mimarlık örnekleridir. Urartu sanatının en önemli özelliklerinden biri de duvar süslemeleridir. Canlı ve renkli çeşitli motiflerden oluşan duvar resimlerinde geometrik ve bitkisel motiflerle çeşitli hayvan sahneleri işlenmiştir. Urartu sanatında tunç levha işlemenin de önemli bir yeri vardır. Kemerler, miğfer ve kalkanlar, adak levhaları, koşum takımları, okdaniıklar ile mühürler önemli bir yer tutmaktadır. Urartu Mühürleri genel olarak "damga", "silindir" ve bu iki türün karışımı olan "silindir-damga" mühürler olup, "silindir- damga" mühürler Urartuların mühürcülük alanında getirdiği önemli bir yeniliktir.
Kuzey Doğudan gelen İskit ve Doğudan gelen Med akınlarına dayanamayan Urartular M.Ö. 6.yüzyılın başlarında tarih sahnesinden silinmiştir. Urartu Krallığının yıkılmasından sonra Anadolu'nun ve eski Doğu dünyasının madencilik endüstrisi çökmeye başlamıştır.
20091401
20091402
20091403
20081404
Tek kulplu testi, Tunç - Törensel içki kabı, Pişmiş toprak - Kaz biçimli törensel içki kabı, Pişmiş toprak - Dört siren kulplu kazan, Tunç
2009.14 - Frigler ( Anadolu Uygarlıkları )
Milattan önce XII. yüzyıl başlarından itibaren Balkanlardan göçlerle gelen Frigler, Hitit imparatorluğuna ait kentleri ortadan kaldırarak Anadolu’yu egemenlikleri altına almışlardır. Başkentleri Gordion merkez olmak üzere bugün ki Sakarya bölgesi olup Afyon, Kütahya, Eskişehir, Ankara’yı içine alan bir bölgede yerleşen Frigler zamanla daha geniş bir alana yayılarak Kral Midas döneminde bütün Orta Anadolu’ya egemen olan güçlü bir krallık kurdular. Geride bıraktıkları çok az sayıdaki yazıtlar onların Hint- Avrupa kökenli bir dil kullandıklarını göstermektedir.
Friglerin başkenti Gordion, dayanıklı bir şehir olup güçlü inşa edilmiş surlarla çevrilidir. Gordion’daki resmi yapılarda görülen dikdörtgen planlı, taş kerpiç ve ağaçla inşa edilmiş “Megaron” denilen yapı tipi kullanılmıştır. Kaya anıtları ile diğer yerleşimlerde yapılan kazılar sonucu elde edilen buluntular Frig mimarlığının ne denli gelişmiş ve köklü bir geleneğe sahip olduğunu ortaya koymuştur. Kral şehrinde yaşamış olan Frig kral ailesi ve asil zenginler öldükten sonra üzeri büyük toprak tümseklerle örtülü, ardıç ve sedir ağacı gibi kütüklerle yapılmış mezar odalarını içeren tümülüslere gömülüyorlardı. Frig sanatı Hititlerin yanı sıra Urartu, Asur ve eski Ege uygarlıklarının sanatının izlerini taşır. Friglerin baş tanrıçası bereketi ve çoğalmayı temsil eden Kybele’dir. Friglerin müzik alanında da ileri oldukları ve birçok müzik aleti geliştirdikleri bilinmektedir.
Frig Devleti milattan önce VHI. yüzyılın ikinci yarısında büyük güç kazanmış, ancak M.Ö VII. yüzyılın başlarında Kimmer akınlan ile zayıflamış; daha sonra Lidya egemenliğine girmiş ve M.Ö. 550 yıllarında Pers İstilası ile bağımsızlığını tamamen yitirmiştir.
2010041


2010042
2010043
2010044
İkiz İdol, Altın - Törensel Sembol, Tunç - Kolye, Altın - Çocuğunu Emziren Kadın heykelciği, Tunç
2010.04 -Eski Tunç Çağı ( Anadolu Uygarlıkları )
Milattan Önce 4. Bin yılın sonlarına doğru, tunç elde edilmiş ve Anadolu’da Eski tunç çağı başlamıştır. Bu çağ ilk, orta ve geç üç evrede incelenmektedir. Maden yatakları bakımından oldukça zengin olan Anadolu’da, madencilik gelişmeye ve çevreye daha çok ticaret yapılmaya başlanmıştır. Kentleşme hızlanmış, çeşitli kent beylikleri kurulmuştur. M.Ö. 3. Binyılda Anadolu’da yazı henüz bilinmediğinden bu beylikler ve onların yaşam biçimleri hakkındaki bilgilere, arkeolojik kalıntılardan ve Mezopotamya yazılı kaynaklarından ulaşılmaktadır.
Geç Kalkolitik’ten Eski Tunç Çağına geçiş kesintisiz olmuştur. Anadolu’nun değişik yörelerinde ve çoğunluğu mezarlarda hediyesi olarak bırakılmış durumda, ele geçen zengin maden buluntuları ile yerleşim alanlarında açığa çıkartılan maden döküm kapları, bu alanda erişilen ileri düzeye tanıklık etmektedir. Eserlerin nitelikleri bu çağ insanının yalnız besin üretme uğraşı içinde olmadığını, sanat ve madencilikle uğraşanların da azımsanmayacak bir düzeye eriştiğini ortaya koymaktadır. Bu devirde Orta ve Kuzeydoğu Anadolu’da Maden İşçiliğinin ziraat kadar önemli olduğu görülmektedir.
Eski Tunç Çağındaki Anadolu uygarlığının eriştiği üst düzeye tanıklık eden önemli merkezlerden biride Alacahöyük’tür. Burada keşfedilen zengin mezarlar, taş duvarlarla çevrili birer dikdörtgen oda biçimindedir. Ölü hediyelerinin çoğunluğunu altın, gümüş, kehribar ve tunç eşyalar oluşturur. Kehribar, akik, kaya kristali, demir ve pişmiş toprak olanlarda görülür. Mezarlara bırakılan hediyeler, diadem, gerdanlık, iğne, bilezik, toka. Küpe gibi süs eşyaları ile tunçtan ve altından silahlar, dinsel amaçla kullanılan güneş kursları, geyik ve boğa heykelleri, tanrıça heykelcikleri, sistrumlar gibi eşsiz sanat eserleridir.    
İlk Tunç Çağı:
Anadolu'da tuncun metal olarak kullanılması milattan önce 4. binyılda Kür-Araz kültürü etkisiyle oldu. Bölgeye Akkad’lar gelene kadar Anadolu tarih öncesi çağlarını yaşıyordu. Üretim için çeşitli malzemeleri buradan sağlama amacındaki Akad İmparatorluğu M.Ö 2400 yılında Büyük Sargon liderliğinde bölgeyi etkisi altına aldı. Anadolu'nun çok zengin bakır rezervleri olduğu halde tunç için gerekli kalay yeterli miktarda bulunamıyordu. Akkad’lar Mezopotamya’daki iklim değişiklikleri ve ticareti olumsuz etkileyen insan gücünün azalması sonucu zayıfladı. Yaklaşık M.Ö 2150'de Gutlar, Akkad İmparatorluğu’na son verdi.
Orta Tunç Çağı:
Gutları yenen Asurlular gümüş başta olmak üzere bölgedeki maden kaynaklarına sahip çıktı. Asurluların Kaniş'de bulunan çivi yazısı tabletlerinden, gelişmiş ticaret hayatına sahip oldukları anlaşılıyordu. Orta Tunç Çağının sonlarına doğru I. Hattuşili önderliğindeki Eski Hitit Krallığı, Hattuşaş'ı ele geçirdi ve başkent yaptı.
( M.Ö 17'nci YY ) Knossos'da yapılan arkeolojik kazılar Anadolu’daki Tunç çağının Girit'deki Minos Uygarlığı'nı da etkilediğini gösterdi.
Son Tunç Çağı:
M.Ö. 14. yüzyılda Hitit İmparatorluğu gücünün zirvesine ulaştı; orta Anadolu, Suriye'nin kuzeybatısı ve yukarı Mezapotamya’ya kadar yayıldı. Kizzuvatna ticaret yolları açısından önemli bir bölge olan Hatti'yi Suriye'den ayırarak ele geçirdi. İki devlet arasında barış anlaşmaları imzalandı sınırlar korundu ta ki Hitit Kralı I. Şuppiluliuma, Kizzuvatna'yı tamamen ele geçirinceye kadar. Her ne kadar Kizzuvatna uygarlığı bitsede Hititler, Comona ve Kilikya'da onların kültürlerini korumalarına izin vermiştir.
M.Ö. 1180'den sonra Levant bölgesine Deniz Kavimlerinin gelmesiyle, imparatorluk dağıldı ve bir kısmı M.Ö 8nci YY'a kadar ayakta duracak olan küçük şehir devletleri(Geç Hititler) ortaya çıktı.

2001.11 - Selçuklu Osmanlı Cumhuriyet Dönemi Paraları
100 Kuruş: 28 Mayıs 1934 tarihinde Cumhuriyetin ilk gümüş ve yeni harflerle basılan parasıdır. Ön yüzünde; Atatürk’ün sola bakan portresi, altında zeytin dalları, çevresinde Türkiye Cumhuriyeti yazısı, arka yüzünde ise ortada ay yıldız, ayın içinde 100 Kuruş, altında 1934 i tarihi kenarlarda buğday başakları ve meşe dalları yer almaktadır.Tırtıklı kısımlar arasında kabartma olarak iki yıldız ve iki yıldız arasında yine kabartma olarak T.C. yazısı bulunmaktadır. 830 ayar gümüşten basılmış olup, çapı 29,5 mm ve ağırlığı 12 gramdır.
1 Lira:
1937 yılında 830 ayar gümüşten yapılmış olan bu para 12 gram ağırlığında ve 29,5 mm çapındadır. Ön yüzünde; ortada Atatürk’ün sola bakan portresi, çerçevesinde TÜRKİYE CUMHURİYETTİ yazısı, arka yüzünde ise ortada ayın içinde 1 rakamı, altında Lira ve 1937 tarihi, her iki yanında birer buğday başağı, çevrede ay ve yıldız, kenar tırtıkları arasında kabartma ile yazılmış T.C. yazısı ve yıldızlar bulunmaktadır.
Sultan Melihşah:
Selçuklu Sultanı Melikşah tarafından 467 yılında Ahvaz’da bastırılan bu para üzerinde Melik - Şah ibaresi ile birlikte basıldığı yıl ve hükümdarlığın geleceği için iyi niyet duaları yer almaktadır. Altından yapılmış olup 24 mm çapında ve 3.18 gr ağırlığındadır.
Fatih Sultan Mehmet ( II. MEehmet ): Osmanlı Devleti zamanında ilk para Orhan Bey tarafından çıkarılmıştır. İlki gümüşten olan ve akçe adı verilen bu paralar daha sonra Fatih Sultan Mehmet döneminde altın olarak bastırılmıştır. Fatih Sultan Mehmet birinci saltanatında gümüş ve bakır paralar bastırmıştır. 18 Şubat 1451 tarihinde ikinci defa tahta çıktığında hükümdarlığının sembolü olarak ve daha önce hiç basılmamış olan ilk Osmanlı altın sikkesini bastırmıştır. II. Mehmet olarak adlandınlan bu paranın Ön yüzünde: Mülkü devamlı olsun şeklinde kısa bir temenni, Arka yüzünde ise sultanın ve babasının han unvanı ilavesiyle isimleri, "azze nasruhü" kelimesiyle darp yeri ve senesi yazılmıştır. Bu altın para İstanbul’da basılmış olup ağırlığı 3,50 gram, çapı ise 20 mm dir.


1999.15 - İpekyolu - Kervansaraylar
Çin’den başlayıp, Orta Asya üzerinden Anadolu'ya ve Avrupa'ya ulaşan Ipekyolu üzerinde bulunan kervansaraylar, dinlenme ve konaklama imkanı sağlayan, sanatsal değeri olan kültürel mirasımızın en değerli örnekleridir. İpek yolu kervanları 2000 yıllık tarihi boyunca doğudan batıya sadece ipek, baharat ve porselen değil, geçtikleri ülkelerin dillerini, dinlerini, geleneklerini, göreneklerini keşiflerini kısacası kültürlerini de taşımışlardır.
Şarapsa Han: Antalya - Alanya karayolu üzerinde Alanya'ya 12 km uzaklıktadır. Anadolu Selçuklu Sultanı 2. Gıyaseddin Keyhüsrev Döneminde ( 1236-1246 ) yaptırılmıştır. Yapı doğu - batı yönünde uzanan dikdörtgen planlı büyük bir kitleden oluşmaktadır. Bu kitle içinde han ile mescit birlikte düzenIenmiştir. Her iki mekana kuzeyden birer kapı ile girilmektedir. Han süsleme yönünden oldukça sade bir görünüme sahiptir. Giriş kapısı üzerinde sultanın adının ve ünvanlarının yazılı olduğu dört satırlık bir kitabe bulunmaktadır.
Obruk Han: Eski Aksaray - Konya yolu Obruk mevkiindedir. Hanın kitabesi yoktur. Yapılışı XIII. yy'ın ilk yarısı ya da 1230 olarak tarihlenmektedir. Tektonik bir çöküntünün kenarında bulunmaktadır. Bu çöküntü derin bir göl olduğundan hanın su ihtiyacını karşıladığı söylenebilir. Han çevresinin büyücek bir yerleşme yeri olduğu kalan yikıntılardan farkedilmektedir.
2001.13 - İpekyolu Üzerindeki Kervansaraylar
Ashâb-ı Kehf Han: Afşin'in 5 km batısında bulunan han 13. yüzyılın ilk çeyreğinde Kahramanmaraş Valisi Nasrad - Din Hasan B. İbrahim tarafından yaptırılmıştır. Han, bir camii, konaklama yeri, kale ve külliyeden oluşmaktadır. Konaklama bölümü Selçuklular döneminde yenilenmiş ve önüne Selçuklu sanatının en güzel örneklerinden biri olan Taç Kapı eklenmiştir. Tipik bir Selçuklu eseri olan Han, tüm medeniyetlerden örnekler taşımasına rağmen ahenkli bir yapı görünümündedir. Bir orta avlu ile onun yanındaki kapalı bölümlerden oluşmaktadır. Halk arasında Eshâb-ı Kehf Han, Yedi Uyurlar olarak da anılan kervansaray kültür varlıklarımızın en güzel örneklerinden biridir.
Horozlu Han: Konya’nın 6 km kuzeyinde bulunan han, 1246 - 1249 yılları arasında II. İzzettin Keykavus’un Atabeyi Emir Camedar Esedüddin Ruz Apa tarafından yaptırılmıştır. 650 m²’lik kapalı bir bölüm ile 810 m²’lik bir avludan meydana gelmektedir. Dar ve uzun olan bu avlu şu an harap olmuş durumdadır. Kapalı bölümün üzerini 12 ayağına oturan tonozlar örtmektedir. İç mekan orta avlu ile buna dik avlulardan meydana gelmiştir.



© Pulhane Ltd.Şti.