1982.04 - Verem Mikrobunun Bulunuşunun 100. Yılı
Prof. Dr. Tevfik Sağlam ( 1882 - 1963 ): Türk bilim adamı, askeri hekim. Türkiye Verem Savaş Derneği’nin kurucusu ve önderidir. 1948 - 1963 yılları arasında derneğin başkanlığını yürütmüştür. Eski İstanbul Üniversitesi rektörlerindendir ( 1943 - 1946 ). Türkiye’deki ilk Akciğer Hastalıkları ( Fitzyoloji ) kürsüsünü kuran kişidir.
İlköğrenimini Sultanahmet’teki Nakilbent Okulu’nda tamamladı. Soğukçeşme Askeri Rüştiyesi’ndeki eğitiminin ardından ( 1891 - 1895 ) Çengelköy’deki Askeri Tıbbiye İdadisi’ne devam etti ( 1895 - 1898 ), Demirkapı’daki Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’den 1903 yılında Tabip yüzbaşı rütbesiyle mezun oldu.
Dr. Robert Koch ( 1843 -1910 ): Heinrich Hermann Robert Koch, Alman hekim. Antraks basili, tüberküloz basili keşfi ve Koch postülatlarını geliştirmesiyle ünlenmiştir. Tüberküloz konusundaki keşifleri nedeniyle 1905 yılında Nobel Tıp veya Fizyoloji Ödülünü almıştır. 11 Aralık 1843 de, Clausthal - Zellerfeld, Almanya
da doğmufştur. Göttingen Üniversitesi'nde eğitim görmüştür. 27 Mayıs 1910 da Baden - Baden, Almanya
da ölmüştür.
2022.16 - Prof. Dr. M. Gazi Yaşargil
M. Gazi YAŞARGİL, 6 Temmuz 1925 tarihinde babasının kaymakam olarak görev yaptığı Diyarbakır'ın Lice ilçesinde dünyaya geldi. Doğduğu yıl ailesi Ankara'ya taşındığı için hayatının ilk 18 yılını Ankara'da geçirmiştir.
Ankara Atatürk Lisesi’ndeki lise eğitiminin ardından, 1943’de Almanya'da Friedrich Schiller Üniversitesi’nde tıp tahsiline başladı. Mart 1945'de İsviçre Basel Üniversitesi’nde tıp tahsiline devam edip sonbahar 1949'da mezun oldu. 1960 yılında doçent, 1965 yılında profesör, 1973'de ordinaryüs profesör olup aynı klinikte 1993 yılına kadar direktörlük yapmıştır.
Zürih Üniversitesi Beyin Cerrahisi Kliniği'nde rutin beyin cerrahisi çalışmaları yanı sıra Fizyoloji Profesörü Oscar Wyss ile ilk defa yüksek - frekanslı koagülasyon ( kanama durdurma amaçlı ) tekniğini kullandı ve bu teknik cerrahi pratiğinde yaygınlaştı.
Ekim 1965 - Aralık 1966 tarihleri arasında Amerika'da Burlington - Vermont Üniversitesi’nde hayvan laboratuvarında Prof. M. P. R. Donaghy ve ameliyat hemşiresi Bayan Jackie Robert'ın yanında mikrovasküler cerrahi öğrendi ve bu tekniği ilk defa hayvan beyni damarlarında ( 500-1000 mikron çapında ) uygulamıştır.
Ocak 1967'de Zürih Beyin Cerrahisi Kliniği'ne dönüp mikrotekniği ve sisternal açılım yöntemini tüm beyin ve omurilik cerrahisinde kullanmaya başladı. Bu teknik beynin revaskülarizasyonunda, anevrizma, AVM, kavernom, ekstra-aksiyal ve intra-aksiyal beyin-omurilik tümörlerinde ve temporal epilepsi cerrahisinde rutin olarak kullanılarak nöroşirurjide yeni bir çağ açıldı. Zürih'de mikrocerrahi laboratuvarını kurup 1968 - 1993 yıllarında beş kıtadan 3000'den fazla cerraha mikrocerrahi tekniği öğretildi. Ayrıca 1984 - 1996 yılları arası mikro cerrahi deneyimlerinin kapsamlı bir derlemesi olan 6 ciltlik "
Mikronöroşirürji" kitapları yayımlanmıştır.
Halen İstanbul Yeditepe Üniversitesi’nde cerrahi çalışmalarına, derslere, konferanslara, laboratuvar çalışmalarına ve mesleki yayınlara devam eden M. Gazi YAŞARGİL, intrakraniyal anevrizma ameliyatlarında balonlaşan damarları klemplemek için kullanılan klipsleri dizayn etmiş ve uygulamaya sokmuştur. Özellikle beyin ameliyatlarında operasyon sahasına ulaşmak için kibarca kenara alınması gereken beyin dokusunu ekarte etmek için Leyla retraktörünü dizayn etmiş ve uygulamaya sokmuştur. Günümüzdeki beyin cerrahi ameliyatlarının vazgeçilmez bir parçası olan cihaz, adını M. Gazi YAŞARGİL'in kızından almıştır. Ayrıca mikroskop ile yapılan ameliyatlarda daha geniş bir görüş alanı sağlamak için "Kayan Mikroskop" adı verilen hareketli sistemi geliştirmiştir.
Amerikan Cerrahlar Birliği tarafından "
Yüzyılın Beyin Cerrahı" olarak adlandırılan, beyin cerrahisi alanında tüm dünyada hayranlık uyandıran keşiflerin sahibi ünlü doktorumuzun görsellerine yer verilerek hazırlanan "Prof. Dr. M. Gazi YAŞARGİL" konulu tek değerli anma pulu ile ilk gün zarfı 29.07.2022 tarihinde dolaşıma sunulmuştur.
1985.08 - Pasteur'un Kuduz Aşısını Buluşunun 100. Yılı
Louis Pasteur ( 1822 - 1895 ): 1822 yılında Dole’de doğan ünlü Fransız kimyacısı Louis Pasteur, hayatını insanlığın iyiliği için harcamış büyük ilim adamlarından biridir. Buluşlariyla insanların ve evcil hayvanların kuduz, şarbon gibi hastalıklara karşı aşıyla korunmalarını, bu hastalıkların yayılmamalarını sağlamıştır. Mikrobiyolojinin kurucusudur. Mayalanmayla ilgili araştırmalar yapmış, bira ve şarapta görülen hastalıkları inceleyip, bunları pastörizasyonla önlemeyi bulmuştur. Stereokimyanın temelini atmıştır.
Kendisi doktor olmadığı halde tıp alanında böylesine önemli buluşları olması ve insanlığa verdiği bu büyük hizmetinden dolayı dünya onu takdirle anmaktadır.
1967.03 - Türkiye'de Çiçek Aşısının Uygulanmasının 250. Yılı
Türk çiçek aşısı ( Variolizasyon ) 1717 yılında Edirne’de Sokullu Mehmet Paşa hamamında, çiçek ve bitki aşılamakla tanınmış kadınlar tarafından çocuklara uygulanmıştır. Bu aşı şeklini gören İngiliz elçisinin eşi Leydi Montagü kendi çocuğunu da çiçek aşısı ile aşılatmış ve bu olayı 17 Nisanında İngiltere’de bir dostuna bildirmiştir.
Avrupanın tanıdığı çiçek aşısı, bizde resimde görüldüğü üzere yapılmış ve bu şekil tasvir edilmiştir. Resimde sağda görülen Lansel'tir. Aşı yapılacak yer kan çıkarılmadan bu aletle çizilir. Soldaki Jenner’in aşıyı keşfinden sonra kullanılan aşı kalemidir.
1975.01 - Dr. Albert Schweitzer'in Doğumunun 100. Yılı
Albert Schweitzer ( 14 Ocak 1875 - 4 Eylül 1965 ), 1952 Nobel Barış Ödülü sahibi Alman humaniter doktor, filozof, müzisyen, teolog, hayvansever ve anti-nükleer aktivistti. Schweitzer, iki doktorasına rağmen tıp doktoru olmaya karar verdi; Afrika'da doktorluk yaρma amacıyla 30 yaşından sonra tıp tahsili yaρtı; Gabon'da bir hastane kurdu ve yaşamını yöre halkının sağlığına adadı. Geliştirdiği "yaşama saygı felsefesi" ile günümüzdeki çevreci ve hayvansever hareketlerin öncüsü kabul edilir.
1968.06 - Dünya Sağlık Teşkilatı'nın 20.Yılı
Dünya Sağlık Terşkilatı Amblemi
2022.04 - Küresel Salgınla Mücadele
Koronavirüs ( COVID-19 ), ilk olarak Çin Halk Cumhuriyeti'nin Vuhan Eyaleti'nde 2019 Aralık ayı sonlarında solunum yolu belirtileri ( ateş, öksürük, nefes darlığı ) gösteren bir grup hastada yapılan araştırmalar sonucunda 13 Ocak 2020'de tanımlanan bir virüstür. Salgın başlangıçta bu bölgedeki deniz ürünleri ve hayvan pazarında bulunanlarda tespit edilmiştir. Daha sonra insandan insana bulaşarak Çin Halk Cumhuriyeti'nin diğer eyaletlerine ve tüm dünya ülkelerine yayılmıştır. Ülkemizde ise ilk COVID-19 vakası 11.03.2020 tarihinde tespit edilmiştir.
Koronavirüs, insanlarda veya hayvanlarda hastalığa neden olabilecek büyük bir virüs ailesidir. Belirtisiz olgular olabileceği gibi en çok karşılaşılan belirtiler; ateş, öksürük ve nefes darlığıdır. Şiddetli olgularda ise zatürre, ağır solunum yetmezliği, böbrek yetmezliği ve ölüm meydana gelmektedir.
COVID-19 hasta bireylerin öksürme ve aksırmaları ile ortama saçılan damlacıkların solunması ile bulaşmaktadır. Hastaların solunum parçacıkları ile kirlenmiş yüzeylere dokunduktan sonra ellerini yıkanmadan yüz, göz, burun veya ağıza götürülmesi ile de virüs bulaşmaktadır. Hastalıktan en çok 60 yaş üstü, ciddi kronik rahatsızlıkları olanlar ( kalp hastalığı, hipertansiyon, diyabet, kronik solunum yolu hastalığı, kanser vb. ), hamileler, sağlık çalışanları etkilenmektedir. Hastalık çocuklarda nadir ve hafif görülmektedir.
Dünyada yeni varyantlar nedeniyle artmakta olan COVID-19'dan korunabilmek için; el temizliğine dikkat edilmesi, eller yıkanmadan ağız, burun ve gözlerle temas edilmemesi, hasta insanlarla temastan kaçınılması, kalabalık yerlere girilmemesi, eğer girmek zorunda kalmıyorsa ağız ve burun kapalı olacak şekilde tıbbi maske kullanılması, çiğ veya az pişmiş hayvan ürünleri tüketilmemesi, mümkün olduğu kadar yurtdışı yolculuğu yapılmaması ve mutlaka aşı olunması gerekmektedir.
Türkiye, güçlü sağlık sistemi sayesinde küresel salgına karşı en hazırlıklı ülkelerden biri konumundadır. Sağlık çalışanları başta olmak üzere tüm kamu görevlilerinin kahramanca yürüttükleri özverili çalışmalar ile Türkiye küresel salgınla mücadelesine devam etmektedir. Bu mücadelenin en önemli araçlarından biri olan aşı çalışmaları kapsamında ülkemizin ilk yerli inaktif COVID-19 aşısı olan "TURKOVAC"ın seri üretimine başlayarak kendi aşısını üreten 9 ülkeden biri olmuştur.
1980.03 - Çevre Sağlığı
Çevre sağlığı, bir canlının yaşamını sürdürmek için içinde bulunduğu ortamda ihtiyaçlar piramidi içerisinde etkileşime girdiği her türlü faktörün istenmeyen etkilerinin engellenmesi amaçlı fikir ve faaliyetlerdir. Sağlık, bir canlının ruhen, bedenen ve sosyal olarak tam bir iyilik hali olarak tanımlanmıştır. Çevre sağlığı tabirinde ise, özne çevre yerine varlığa yüklenerek onun, çevresel etkenlere karşı korunması hali ve çevresel etkenlerin ona entegre edilmesi tanımlanmaktadır. Demek ki çevre sağlığı, Varlığın, olumsuz olarak tarif edilen her türlü çevresel etkene karşı korunması ve onunla çevresel etkenleri belirlenen kriterlere uyumlu olarak bir arada tutma hizmetidir.
1983.01 - Aile Planlaması ve Ana Çocuk Sağlığı
Türkiye’de aile planlaması yöntemleri hem devlet hem de özel sektör tarafından her basamakta verilmektedir. Aile planlamasında tüm yöntemlere ilişkin danışmanlık hizmetleri bu konuda eğitim almış tüm sağlık personeli tarafından sunulmaktadır.
Aile Sağlığı Merkezlerinde ve Ana Çocuk Sagligi ve Aile Planlaması Merkezleri de bu hizmetlerin halka ulaştırılmasında kilit rol oynamaktadır. Eczaneler de bazı gebeliği önleyici yöntemlerin (kondom, KOK, spermisit) halka ulaştırılmasında rol alır. Kliniğe dayalı hizmetlerin yanı sıra topluma dayalı hizmetlerden birisi olan ev ziyaretlerinde ebe ve hemşireler aile planlaması hizmetlerinin sunumunda danışman, eğitici, uygulayıcı ve araştırıcı rollerde görev alır. Devlet hastanelerinin, doğumevlerinin aile planlaması kliniklerinde de yaygın olarak hizmet sunulmaktadır.
1972.04 - Dünya Sağlık Günü
Pulda İşlenen Konu: İnsan vücudunun önemli merkezi Kalp ve Kalbiniz Sağhğınızdır sloganı.
2018.27 -Sağlık Turizmi
Sağlık turizmi, sağlığını koruyabilmek veya tedavi şekillerine ulaşabilmek için kişilerin yaşadıkları ülke dışında bir ülkeye yaptıkları ziyaretlerdir. Türkiye'de sağlık turizmi medikal, termal sağlık, yaşlı ve engelli turizmi gibi dört farklı başlıkta tanımlanır.
Ülkemiz iklimi, termal kaynakları, ormanları, denizi ve kumsallarının yanı sıra Darüşşifa’dan günümüzün şehir hastaneleri ile sağlık
turizmi alanında dünyada ayrıcalıklı bir konumdadır.
1988.03 - Sağlık - Konulu Sürekli Seri
Her ülkede kalkınma felsefesinin özü ait olduğu toplumu sağlıklı ve yüksek yaşam seviyesine ulaştırmaktır. Günümüzde hemen hemen bütün ülkeler Ölümleri azaltma ve sağlıklı yaşam politikaları üretmeye yönelmişlerdir. Dünya tıp adamları ve araştırmacılar bu politikanın gereği olarak çalışmalarını Çocuk Sağlığı, Organ Bağışı, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği ve sağlıkla yakın ilgisi nedeniyle İlaç Kullanımı gibi konularda yoğunlaştırmış bulunmaktadır.
Toplum bireylerinin sağlığı ile ilgili bu olumlu çalışmalara katkıda bulunulmak amacıyla 4 puldan oluşan Sağlık Konulu Sürekli Posta Pullarının 50,- ETL değerinde ( Çocuk Sağlığı - Aşı ), 200,- ETL değerinde ( Gereksiz İlaç Kullanmayınız ), 300,- ETL değerinde ( İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği ) ve 600,- ETL değerinde de ( Organ Bağışı ve Organ Nakli ) gibi konular işlenmiştir.
1991.12 - Zararlı Alışkanlıklarla Mücadele
Son yıllarda uyuşturcu madde alışkanlıklarının tüm dünya ülkelerinde hızla yayılması dolayısıyla, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından her yıl 26 Haziran tarihi, Dünya Uyuşturucu Maddeler Suistimali ve Kaçakçılığı ile Mücadele Günü olarak ilan edilmiştir.
Ülkemizde de son yıllarda özellikle gençlik kesimi arasında yayılma eğilimi gösteren zararlı alışkanlıklara karşı alınan önlemlerin Ülkece de desteklenmesi amacıyla, çıkartılan pullarda, uyuşturucu ve diğer zararlı alışkanlıkların insan bünyesinde yol açtığı tahribat grafik bir düzenleme ile anlatılmaktadır.
1956.09 - XXV. Milletlerarası Antialkolizm Kongresi
Pulda Alkolizm ile savaşı temsil eden bir resim vardır.
1957.10 - Dünya Tıp Birliği XI. Kongresi
25 kuruşluk pulun üzerinde Amasya Darrüşşifasının resmi vardır. Bu bina 1304-1316 yılları arasında İran'da hükümdarlık yapan ve Olcaytu adıyla anılan Gıyasettin Mehmet'in karısı Yıldız Hatun tarafından 1308-1309 yıllarında yaptırılmıştır. Bina tamamen türk mimarisi tarzında inşa edilmiştir.
65
kuruşluk pulun üzerinde Süleymaniye Külliyesinin bir kısmının resmi vardır. Süleymaniye Darrüşşifası ve Tıp Okulu, camisi ile birlikte Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1557 yılında inşa edilmiştir. Günümüze gelinceye kadar tam teşekküllü bir hastane olarak kullanılmıştır. Ayrıca bir kısmı Akıl Hastanesi görevi görmüştür.
2015.28 - Obezite ile Mücadele
Obezite, tüm dünyada hızla artan, bireylerin ve toplumların yaşam kalitesini düşüren çok faktörlü kronık bir hastalıktır.
Günümüzde obezite ile bireysel mücadelenin yanı sıra kurumsal mücadele de önem kazanmış ve kurumsal düzeyde çok sektöriü yakiaşımla gerekli önlemlerin alınması zorunlu hale gelmiştir. Yapılan araştırmalar, dünyada olduğu gibi ülkemizde de fazla kilolu olma ve obezite sıklığının giderek arttığını ve obezitenin özellikle çocukları ve gençleri etkisi altına almaya başladığını göstermektedir.
Dünyadaki gelişmelere paralel olarak ülkemizde de pek çok kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, özel sektör, sivil toplum kuruluşları tarafından projeler ve eğitim çalışmaları sürdürülmektedir,
Günümüzde ise yapılan çalışmalarda, toplumun obezite ile mücadele konusunda bilgi düzeyini artırarak bireylerin yeterli ve dengeli beslenme düzenli fiziksel aktivlte alışkanlığı kazanmaları, obezite ve obezite ile ilişkili hastalıkların görülme sıklığının azaltılması amaçlanmaktadır.
2019.12 - Engelliler Haftası
Türkiye'nin de içerisinde olduğu Birleşmiş Milletlere üye ülkelerde, 10-16 Mayıs tarihleri Engelliler Haftası olarak değerlendirilmektedir.
Engelliler Haftası, engelli bireylerin hayata katılmaları, gereksinimlerinin karşılanması, küresel insan haklarından eşit yararlanmaları ve toplumda farkındalığın artırılması amaçlan ile etkinliklerle geçirilen özel bir haftadır.
Bireylerin fiziksel ya da zihinsel engele sahip olmaları içlerinde taşıdıkları yaşam enerjisi spor, sanat, sinema vb. pek çok alanda sayısız başarı elde etmelerine engel olamamış ve hepimize hayallerin engelsiz olduğunu bir kez daha göstermiştir. Bu anlamlı haftada engelli birey olmanın bir engel olmadığını sadece aşılması gereken bir düşünce olduğunu hatırlatmak ve yapmış oldukları başarılara farkındalık yaratmak için “Engelliler Haftası” konulu Anma Pulu Braille alfabesi de kullanılarak hazırlananmıştır.
1981.03 - Uluslararası Sakatlar Yılı
1955.08 - 18. Beynelmilel Askeri Tababet Dokümantasyon Ofisi Kongresi
Askeri hekimlik, İkinci Dünya Savaşından sonra uzmanlaşmıştır. Tıp fakültelerinde karşılığı olmayan bu uzmanlık dalının askerlik formasyonu gerektirdiği ve askerî hekim yetiştiren ihtisas akademilerinin kurulması gerektiği düşünülmektedir. Bu sebeble hemen her ülkede askerî hekim yetiştiren tıp akademileri kurulmuştur. A.B.D’de ‘Uniformed Services University of the Health Sciences’ üniversitesi askerî doktor yetiştirirken, Walter Reed Army Medical Center gibi birçok Askeri Tıp Akademisi vardır. Benzer Askeri Tıp Akademileri Avrupa ülkelerinde, Rusya’da ve birçok ülkede kurulmuştur. Ülkemizde de Gülhane Askerî Tıp Akademisi 1908 – 2016 yılları arasında bu görevi üstlenmiştir.
Askerî Tababetin önem kazanmasıyla bu alanda düzenlenen kongreler ikinci dünya savaşının ardından hız kazanmıştır. 1955 yılında 18’incisi düzenlenen “Beynelmilel Askeri Tababet ve Eczacılık Dokümantasyon Kongresi” İstanbul’da gerçekleştirilmiştir. Kongre 28 Ağustos 1955 Pazar günü saat 17 de Yıldız Sarayı Şale Köşkünde düzenlenen merasimle açılmıştır. Protokol ziyaretlerini takiben toplantılar İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Konferans salonunda gerçekleştirilmiştir. 30 Ağustos zafer bayramı münasebetiyle bir gün ara verilen kongre 2 Eylül Perşembe günü son bulmuştur.
120 Yabancı delegenin katıldığı kongrede ilk olarak “harp esnasında sağlık hizmeti” mevzuu görüşülmüştür. Kongrenin takip eden oturumlarında ise “ordularda askerî hekim tedariki hususundaki müşkülât” mevzuu hakkında Tümgeneral Prof. Dr. Burhanettin Tuga’nın hazırlamış olduğu rapor üzerinde çalışılmıştır.
1987.12 - 15. Uluslararası Kemoterapi Kongresi
15. Uluslararası Kemoterapi Kongresi, Uluslararası Kemoterapi Derneği himayesinde Türkiye Kemoterapi Derneği tarafından organize edilmekte olup, şimdiye kadar İstanbul, Türkiye'de yapılan en büyük uluslararası kongredir.
Kemoterapi, hastalıkların kimyasal ilaçlarla tedavi yöntemini içeren bir tıp bilim dalıdır. Bu bilim dalı, son yıllarda tümüyle kanserle ilgili çalışmalar yapmaktadır.
Antimikrobik ve kansere karşı kullanılan kemoterapi konularının işlendiği kompozisyon, Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. A. Atilla Hıncal gözetiminde, aynı Üniversitenin Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyelerinden Hüseyin Bilgin'e hazırlattırılmıştır
.
1959.15 - XV. Enternasyonal Tüberküloz Konferansı ( Ek Değerli )
11.09.1959-18.09.1959 tarihleri arasında İstanbul'da yapılan XV. Enternasyonal Tüberküloz Konferansı nedeniyle basılmıştır.
Pulun üzerinde İstanbul manzarası ve Verem Savaş Derneği Sembolu resmedilmiştir.
1961.09 - UNICEF'in Kuruluşunun 15. Yılı
10 kuruş Sıtma eradikasyonu,
30 kuruş Ana ve çocuk sağlığı,
75 kuruş Beslenme eğitimi.
Pulların resimleri Ressam Burhan Özak tarafından yapılmıştır.
1962.02 - Dünya Sıtma Eradikasyonu
Dünya Sıtma Eradikasyonu dolayosıyla 2 puldan oluşan bir Anma serisi bastırmıştır.
Eradikasyon, yokedim anlamında kullanılmaktadır. Tıpta sık olarak kullanılan terimlerden bir tanesidir.
1972.13 - Kansere Karşı Şavaş
Kanserin, erken teşhis edilmesi halinde, tedavi edilebiceğİni temsil eden kompozisyon Pulun kompozisyonu Sümer Mumcu tarafından hazırlanmıştır.
1997.02 - Kanser Savaşında 50. Yıl
Ülkemizin önde gelen kuruluşlarından Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu 50 yıldan bu yana, sigara ve diğer çevresel kanserojenlerden korunma, erken tanı ve tedavi gibi yöntemlerle sağlanan önemli gelişmelerden ülkemizin de yararlanması için halk eğitimi, okullarda kanser eğitimi, uzmanlık eğitimi ve kanser araştırmaları konularında faaliyet göstermekte, bu konuda yapılan araştırmalara destek sağlamaktadır.
1957.02 - Verem Savaşı
Verem Hastalığı ile savaşın tanıtılması amacıyla basılmıştır.
1956.06 - PTT Sağlık Teşkilatı
Erenköy Sanatoryumu 1932 yılında açılmıştır. Hastane ormanın içindedir. Burası, memleketimizde insan eliyle oluşturulmuş ilk özel ormandır. Bu ormanı diğerlerinden farklı kılan bir başka özelliği de, ilk ağaçtan sonuncusuna kadar hepsinin bir “kadın eliyle” yetiştirilmiş olmasıdır. Bu kişi eski güçlü ve kibar bir aileye mensup olan Fevziye Çamsever’dir. Fevziye Hanım botanik merakı nedeniyle “Çamsever” soyismini almıştır. Çok zengin bir ailenin kızı olmasına rağmen gençliğini tek başına bu koskoca ormanı çam kozalıklarından elde ettiği tohumlarla oluşturmaya adamıştır. 1921 yılında başlayan bu çabayla çorak bir arazi koca bir orman hâline gelmiştir. Fevziye hanım ormanın içinde bulunan köşkte yaşamıştır. Köşk ve içinde bulunduğu orman Fevziye Çamsever hayatını kaybettikten sonra pul emisyonuna konu olan verem hastalarına hizmet veren sanatoryuma dönüştürülmüştür. 1977 yılında ise SSK’ya devredilmiş, genişletilip modernleştirildikten sonra Erenköy Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi adıyla faaliyete geçmiştir.
1974.03 - Şişli Çocuk Hastanesl'nln 75. Yılı
1998.14 - Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nin 100. Yılı
Gülhane, Ulusumuzun en zor günlerinde ülkemizin tüm sağlık sorunlarını üstlenmek üzere 30 Aralık 1898 tarihinde kurulmuştur.
Gülhane, kuruluşundan bu yana asker - sivil gözetmeksizin, Ulusal Kurtuluş Savaşımızda, askerlerimizin ve halkımızın sağlık hizmetleri sorumluluğunu yüklenen, büyük bir özveriyle çalışan, bilim adamları yetiştiren, ülkemizde ilk kurulan İstanbul ve Ankara tıp fakültelerine öğretim üyelerini vererek, bu günkü tıp fakültelerinin öğretim kadrolarının temellerini oluşturan bir kurumdur.
Türk Ulusu’nun güvenini kazanmış olmanın, her kesimin gönlünde taht kurmanın, her alanda kendini yenileyerek verdiği ve vereceği sağlık hizmetlerinin onurunu yaşadığı Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nin 100. yılı çesitli etkinliklerle kutlanmıştır.
1956.10 - Kayseri Şifaiyesinin Kuruluşunun 750. Yıl
Pulun üzerinde Kayseri Şifaiyesinin resmi vardır. Biri Tıp öğrenimi yapılan, diğerinde hasta tedavi edilen iki binadan oluşan Şifaiye, Selçuk Hükümdarı II. Kılıçaslan'nın kızı Cevher Nesibe Hatunun vasiyeti üzerine 1206 yılında hükümdar Gıyasettin Keyhusrev tarafından inşa ettirilmiştir. Giyasiye, Çifteler, Çifte Medrese diyede adlandırılan bu Şifaiye, Türkler tarafından Anadolu'da yapılan ilk tıp kuruluşudur.
1967.08 - Sivas Darüşşifasının 750. Yılı
Şifaiye Medresesi ( Sivas Darüşşifası ) - Sivas: Bu yapı, Selçuklu Devrinde hastaların tedavi edildiği ve aynı zamanda tıp tahsilinin de yapıldığı en önemli medreselerden biridir. Günümüze ulaşabilen bölümü, Anadolu'nun en büyük şifahanesidir. 1217/18 yıllarında 1. İzzeddin Keykavus tarafından yaptırılmıştır. Görkemli taç kapıdan, dört eyvanlı, revaklı avluya girilir. Taç kapıda güneş ve ay sembolleri, ana eyvanda ise kadın ve erkek başı biçiminde rölyefler yer alır. 1220'de 1. İzzetttin Keykâvus'un buraya gömülmesiyle birlikte güney eyvanı türbeye dönüştürülmüştür.
Darüşşifanın genel görunuşü, ( Kullanılan resim Sivas Valiliğinden alınmıştır. )
2008.05 - Amasya Darüşşifasının 700. Yılı
İlhanlı hükümdarı Olcayto Mehmet Hüdabende ve eşi İlduş ( Yıldız ) Hatun adına Amber Bin Abdullah tarafından 1308-1309 yılları arasında yaptırılmıştır.
İki eyvanı ve revaklı avlusu ile Klasik Selçuklu yapılarının tüm özelliklerini taşıyan Darüşşifa eyvanlı medrese planının bir benzeridir. Kapısı Selçuklu portrelerinde olduğu gibi büyük tutulmuştur. Cephesi, girişin avlu yüzü, revak kesmeleri ve eyvan düzgün kesme taştan, diğer kısımlar moloz taşlardan yapılmıştır. Büyüklü küçüklü toplam on odadan oluşan Darüşşifa Anadolu Selçuklu taş süslemeciliğinin birçok motiflerini bir araya getiren bir yapıya sahip olup, Selçuklu dönemi taş dekorasyonunun bir özeti gibidir. Giriş kapısında yer alan kemerin kilit taşı üzerine Türk usulü bağdaş kurmuş bir insan figürü işlenmiştir.
Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde yapılan Darüşşifalar diğer sosyal ve tıbbı yapılardan farklıdır. Amasya Darüşşifası bir taraftan eğitim yapılırken diğer taraftan hastaların tedavi edildiği, cerrahi müdahalelerle öğrencilere ameliyatların gösterildiği uygulamalı bir öğretim yeri olmuştur. Anadolu'da akıl hastalarının müzik ve su sesi ile iyileştirildiği ilk hastane olarak bilinir. Türk Tıbbına önemli eserler kazandıran Sabuncuoğlu Şerefeddin, Şükrullah ve Hilmi Amasya Darüşşifasında yetişmiş ve burada görev almış hekimlerdendir. 1992-1997 yılları arasında tamamen restore edilen Amasya Darüşşifası 1999 yılından buyana Belediye konservatuarı olarak kullanılmaktadır.
1988.17 - Tıpta Kullanılan Anadolu Bitkileri
Belladon ( Atropa belladonna L. ): Daha çok Kuzey Anadolu'da orman açıklıklarında yetişen, 100 - 150 cm. yüksekliğinde otsu bir bitkidir. Alkaloit yapısında maddeler taşır. Yaprak ve toprak üstü kısımlarından elde edilen ekstreler ve maddeler spazm çözücü ilaçlarla göz damlalarında kullanılmaktadır. Zehirli bir bitkidir.
Banotu ( Hyoscyamus niger L. ): Anadolu'da yaygın olarak yetişen 25 - 80 cm. yüksekliğinde otsu bir bitkidir. Bitkinin yapraklan ve toprak üstü kısımları taşıdığı alkaloitlerden dolayı eczacılıkta kullanılmaktadır. Yapraklarından hazırlanan tentür ve ekstreleri öksürük ilâçlarında kullanılmaktadır.
Ihlamur ( Tilia rubra DC ): Ihlamur, 15 - 40 m yüksekliklere ulaşabilen bir ağaçtır. Anadolu'da 3 türü daha çok Kuzey Anadolu ve Marmara bölgesinde yetişmektedir. Bu türlerin çiçekleri terletici, idrar artırıcı, göğüs yumuşatıcı ve sedatif etkilerinden dolayı çay halinde geniş miktarda kullanılmaktadır.
Ebegümeci ( Malva silvestris L. ): Anadolu'da yaygın olarak bulunan otsu bir bitkidir. Bitkinin yaprakları ve çiçekleri eczacılıkta kullanılır. Taşıdığı maddelerden dolayı yumuşatıcı olarak kullanılmaktadır.
Konuyla ilgili slayt ve bilgiler Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ekrem Sezik tarafından hazırlanmıştır.
2001.08 - Şifalı Bitkiler
Mersin ( Myrtus communis ): Yöresel Adı, Bahar ağacı, Murt ağacı dır. Mersingiller familyasından; daima yeşil çalı veya 2-5 metre boyunda bir ağaçcık olan bir bitkidir. Yaprakları deri gibi serttir. Çiçekleri beyazdır. Kokusu güzeldir. 100 kadar türü vardır. Yabani mersin Akdeniz çevresinde yetişir. Meyvesine de mersin denir. Küçüktür. Tatlı bahratlı ve kokuludur. Yenir. Yapraklarında ve çiçek dallarında reçine, tanen, sinaol, terpen, mirtol, pinen gibi maddeler vardır. Meyvelerinde ise uçucu yağ, şeker, sitrik asit bulunur.
Faydası : Bronşitte faydalıdır. Mesane iltihaplarını da giderir. Nezlede faydalıdır. Akciğer iltihaplarında kullanılır. Bel soğukluğunda faydalıdır. İshali keser. Mide ağrılarını giderir. Egzamada faydalıdır. Saçları boyamakta kullanılır.
Civan Perçemi ( Achillea millefolium ): Yöresel olarak akbaşlı, barsamaotu, binbiryaprakotu, marsamaotu, beyaz civanperçemi, sarı civanperçemi ve kandilçiçeği diye de anılır. Hayatımızdan ayrı düşünemeyeceğimiz bir şifalı Türkiye'de 40 kadar civanperçemi türü bulunmakta ve bunların birçoğu tedavi amacıyla kullanılmaktadır. Türlerine göre 5-100 cm yükseklikte, yapraklar yünlü gibi tüylü ve parçalı, çiçekleri ; beyaz, fildişi beyazı, soluk sarı veya altın sarısı rengindedir. Çok yıllık ve otsu bir bitkidir. Mavimtrak renkli bir uçucu yağ taşır. Bu uçucu yağda azulen, limonen, sineol, borneol, pinenler, seskiterenler vardır. Bitki çayırlarda, dar tarla yollarında, yol kıyılarında ve tahıl tarlalarının kenarlarında kümeler halinde yetişir. Güneşli havalarda çevresine aromalı keskin bir koku yayar. Aslında çiçekleri, güneşin en etkili olduğu saatlerde toplamak gerekir, çünkü o sıralarda eterli yağları ve şifalı gücü doruk noktasında olur.
Adet kanamaları düzensiz bir genç kız olsun, menopoz dönemindeki veya sonrasında olgun bir kadın olsun, tüm kadınlar için arada sırada civanperçemi çayı içmek çok önemlidir. Civanperçemi, akla gelebilecek tüm konularda, dölyatağını (rahim) en iyi biçimde etkiler. Yumurtalık iltihaplanmasında alınmaya başlanan civanperçemi oturma banyolarının daha ilkinde ağrılar kesilir ve iltihap yavaş yavaş gerilemeye başlar. Bu banyolar aynı zamanda, yaşlı kişilerin ve çocukların yatağa işeme problemlerine karşı ve dölyatağı (rahim) akıntılarında da başarılı olur. Bu durumlarda ayrıca günde 2 bardak civanperçemi çayı da içmek gerekir. Dölyatağı kaymasında da (Prolapsus) uzunca bir süre oturma banyoları alınır, ayrıca günde 4 bardak arslanpençesi çayı içilir ve çobançantası tentürü ile dölyatağı civarına, vajinadan yukarı doğru masajlar yapılır. Miyomlar da (Kas yapılı urlar), doktor kontrolünün olumlu bir sonuç vermesine kadar, uzunca bir süre her gün civanperçemi oturma banyoları alındığında yok olabilirler. döneminde de kadınlar sık sık civanperçemi çayını anımsamalıdırlar.
Civanperçemi oturma banyoları da sağlık için çok yararlıdır. Kol ve bacaklardaki sinir iltihaplanmalarında, civanperçemi katkısıyla yapılacak kol ve bacak banyoları çok rahatlatıcıdır. Fakat, bitki öğle güneşinde toplanmalıdır. Bu tür banyolar özellikle ilk alındığında yararlı olurlar ve tüm ağrılar diner.
Kantaron ( Hypericum perforatum ): Yöresel adları Sarı kantaron, Binbirdelikotu, Kılıçotu, Kanotudur. Çentiyangillerden, bir veya iki yıllık otsu bir bitkidir. 30 - 80 cm yükseklikte, tüysüzdür.Yarıya kadar tek gövde dik, dört köşeli, tüysüz, yarıdan sonra oldukça çok sık çatallıdır. Alt yaprakları yere yapışık, rozet şeklinde, gövde yaprakları uzun bir yumurta şeklinde, ucu sivri, gövdeye oturmuş iki adet karşılıklı bir sonraki ile çapraz, kenarları hafif kalkık ve en üstteki yaprakları ise mızrak şeklindedir. Çiçekleri dallarının ucunda, 5 parçalı, parlak sari renkli ve kenarları siyah tüylüdür. Boyları 8 - 15 mm arasındadır.Yapraklar ışığa karşı tutulduğunda parlak noktacıklar halinde yağ guddeleri görülür. Binbirdelik ismi de buradan gelmektedir. Sinirsel kaynaklı kekemeliklerde iyi neticeler verir. Menepoz sıkıntılarına karşı rahatlatma yapar. Adet sancılarını hafifletir, kas gevşetici etkisi vardır. İshale karşı çok etkindir. İyi bir balgam söktürücüdür. Soğuk algınlığına iyi gelir. Gribi iyileştirmede faydalıdır.
Kuşburnu ( Rosa canina ): Dünya genelinde en çok Avrupa, Afrika ve Asya’da yetişen bir bitkidir.Yapısı yetiştiği coğrafya nedeniyle oldukça tüylü ve tohumludur. Kuşburnu bitkisi sonbahar mevsiminde olgunlaşır. En önemli özelliği; C vitamini bakımından dünyanın en zengin bitkileri arasındadır. Meyve olarak tüketildiği gibi kurutulup çay olarakta tüketilebilir. Kuşburnu dünya genelinde gıda maddesi olarak kullandığı gibi birçok tıbbi hastalığın tedavisinde de bitkisel ilaç olarak kullanılır. Kuşburnu bitkisinin çayı,yağı,reçeli,ezmesi ve hoşafı yapılmaktadır. Cilt ve yara iltihaplanmalarında oldukça faydalıdır; taze kuşburnu bitkisi ciltteki iltihaplanmalara sürüldüğünde kısa sürede iyileşme görülmektedir. Romatizma ve eklem rahatsızlıklarının tedavisinde etkilidir; kuşburnu bitkisinin eklem kireçlenmelerinin tedavisi ve romatizma ağrılarının giderilmesindeki faydaları klinik araştırmalarla kanıtlanmıştır. Grip ve soğuk algınlığı tedavisinde etkilidir; içerdiği C vitamini ile gribal enfeksiyonlar ve soğuk algınlığı tedavisinde etkili bir tedavi yöntemidir, hastalıktan önce tüketildiğinde ise bu hastalıklara karşı vücudun direnç kazanmasını sağlar. Kanser ve kalp rahatsızlıklarına karşı vücudun bağışıklık kazanmasını sağlar; sık sık kuşburnu bitkisi tüketen bir kişinin kanser olma ihtimali diğer insanlara göre daha azdır. Akciğerleri temizler, akciğerde leke oluşumunu engeller ve bronşları açar; özellikle bronşit hastaları için inanılmaz bir tedavi yöntemidir. İdrar yolları enfeksiyonlarını iyileştirir; idrar esnasında oluşan ağrı ve yanmaların tedavisinde etkilidir.
Alıç ( Crataegus azarolus ): Yöresel olarak Ekşimuşmula, Barutağacı, Yemişen olrak bilinir. 10 metreye kadar yükselebilen, dikenli, beyaz veya pembe çiçekli bir ağaçtır. Meyveleri 6-10 mm çapında, 1-3 tohumlu, esmer-kırmızı veya kırmızı renklidir. Hafif ekşimsi lezzetli meyveleri yenilmektedir. Bitkiye çok güçlü antioksidant özellikler veren flavonoid (flavonlar) bileşikleri açısından oldukça zengindir. Meyveleri olgunlaştığında kırmızı ve sarımsı bir renk alan, yuvarlak görünümlü alıç, süs bitkisi olarak da kullanıyor. Alıç, Türkiye’de, derelere bakan yamaçlarda, kayalık, taşlık yerlerdeki çalılıklar içinde, ormanlarda ya da dağlık çevrelerde yetişiyor. Kalp ritim bozuklukları (arrhythmias), sinirsel kalp çarpıntıları, kalp yetmezliği, ağır enfeksiyon hastalıkları sonrasındaki kalp kasları zafiyeti, kalp krizi sonrası, yüksek kan basıncı, damar sertliği alıç bitkisinin başarıyla kullanılabileceği alanlardır. Ama sabırlı ve disiplinli olmak gerekir. Çünkü bitkinin etkisi uzun süreli kullanımlar (4-8 hafta) sonucunda oluşmaya başlar ve bu olumlu etki gitgide artar. Bu bitki ayrıca, bedendeki sıvı birikimlerinin dışkılanmasını da sağlayabilir. Ayrıca; sinir sisteminde yatıştırıcı, spazmları azaltıcı, idrar söktürücü ve kabız yapıcı etkileri de vardır. Alıç'ın içerdiği maddelerde vücutta birikme, zehirlilik ve alışkanlık yapma gibi özellikler olmadığından uzun süreli kullanıma uygundur.Yaklaşık 3 haftalık bir kullanımdan sonra kalp, damar sistemi ile beyinde olumlu etkileri görülmeye başlayan alıç, kan dolaşımını sağlayan damarları genişleterek güçlendirdiği gibi, kalbin daha fazla kan ve oksijenle beslenmesini sağlıyor, yüksek kan basıncını dengeliyor.Sağladığı faydalarla beyini de olumlu etkileyen alıç, hafızanın güçlenmesinde de önemli rol oynuyor. Kalp kaslarını güçlendirici, kalpritim bozukluklarını düzenleyici etkiye sahip alıcın, koroner toplardamarların işlevlerini destekleyici, kalp krizi sonrasında kalbigüçlendirici özellikleri de bulunuyor.Mideye faydalıdır. Şiddetli kusmayı geçirir.
2005.23 - Şifalı Bitkiler
Pırasa ( Allium Porrum ): Kök ve gövdesi toprak altında bulunan yaprakları ise uzun şerit şeklinde toprak üstünde yetişen bir bitkidir. Pırasa bol vitaminleri, mineralleri ve çeşitli nitritleri ile şifa verici özelliğe sahiptir. Şurubu göğsü yumuşatır öksürüğü keser. Üremi ve idrar tutukluluğuna iyi gelir. Pırasa suyu yüzdeki sivilcelere ve lekelere karşı faydalıdır. Arı sokmasında kullanılır. Mide - bağırsak rahatsızlıkları, deri hastalıkları, damar sertliği, idrar söktürücü gibi bir çok faydası da vardır.
Sarmısak ( Allium Sativum ): 25-30 cm yükseklikte, yeşilimsi beyaz veya pembe çiçekli otsu bir kültür bitkisidir. Aliin, uçucu yağ, A,B1,C,E vitaminleri, dişilik ve erkeklik hormonlarına benzer maddeler taşımaktadır. İdrar ve safra salgılarını artırıcı, solucan düşürücü, iştah açıcı, kolestrol düşürücü, kanı sulandırıcı, bağışıklık sistemini güçlendirici, mikrop ve virüs öldürücü, mide ve bağırsakları güçlendirici, kronik bronşit, romatizma, kan ve organ ağrılarını giderici, yüksek kan basıncını düzenleyici gibi bir çok yararı vardır.
Soğan ( Allium Cepa ): 30-100 cm boylarında yeşilimsi veya pembemsi renkli çiçekler açan bir kültür bitkisidir. İçersinde bol miktarda A, B, C, fosfor, iyot, silis, kükürt, antibiyotik vazifesi gören esanslar ve hazım artırıcı fermentler bulunmaktadır. Kalp ve prostat bozukluğu, pankreas tembelliği, sinir zafiyeti, romatizma, cilt hastalıkları, cinsel iktidarsızlık, mide zayıflığı gibi hastalıklara iyi gelir. ldrar söktürücü, vücutta birikmiş su ve üreyi dışarı atması, pankreası çalıştırarak insülün ifrazını arttırması ve kanda şeker seviyesini düşürmesi gibi bir çok faydası vardır.