1991.12 - İnsan Haklarının Uluslararası Korunması - TBMM
Eşitlik, Kardeşlik, Fikir ve Vicdan Hürriyeti, Kişi Güvenliği
Laik, sosyal ve demokratik Türkiye'mizde hukukumuzu, uluslararası ilişki ve kuruluşlarımızı, çok partili demokratik hayatımızı gözönüne alıp, gelişmiş demokratik ülkelerle kıyaslarsak Ülkemizin, bu ülkeler kadar insan haklarına saygılı ve duyarlı olduğunu görürüz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, insan haklarına verdiği önemi vurgulamak amacıyla, 4-5 Ekim 1991 günlerinde Antalya'da İnsan Haklarının Uluslararası Korunması ve TBMM konulu bir Sempozyum düzenlemiştir.
1996.02 - Çoçuk Hakları
20. Yüzyılın en dramatik olaylarından birisi de çocuk haklarının yeterince geliştirilip korunamaması olmuştur. Kitlesel şiddetin sarsıntılarını yaşayarak beden ve zihinleri normal gelişme şansından yoksun kalmış evlerinden ve ailelerinden, çevrelerinden koparılmış, kimliklerini, güvenliklerini, eğitim ve sağlıklı bir çevrede yetişme haklarını yitirmiş milyonlarca çocuk ilgi ve korunma beklemektedir.
Bu nedenlerle, çocuklara layık oldukları sevgi, barış ve huzur ortamını sağlamak, onlara daha iyi bir dünya armağan etmeye yönelik faaliyetlere kamuoyunun ilgisini çekmek, çocuk haklarını geliştirmeye yönelik çabaları desteklemek amacıyla bir seri pul çıkarılmıştır. Pullara basılan kompozisyonlar Türk sanatçıları arasında açılan bir yarışma sonucu, katılan eserler arasından seçilmiş olup, 6000.- ETL değerli pul kompozisyonu sanatçı Hülya Toker’e, 10.000.- ETL değerli pul kompozisyonu sanatçı Arzu Özkal’a aittir.
1996.02 - Uluslararası İnsan Hakları Yılı
1998.13 - İnsan Hakları
Birleşmiş Milletler Teşkilatı tarafından 10 Aralık 1948 tarihinde açıklanan ve 30 maddeden oluşan İnsan Hakları Evrensel Bildirisi 1776 tarihli Amerikan ve 1789 tarihli Fransız bildirgelerinden esinlenerek kaleme alınmıştır.
Çağımız dünyasında toplumsal yapıların birbirinden bu kadar farklı düşünce ve inanç temellerine dayanmışken bütün devletlere uygulanabilecek ortak bir düşünce ve ahlak düzeni kurmanın zorluğu karşısında insan haklarının korunması ve güvence altına alınmasına yönelik bu önemli Belgenin Yayınlanmasının 50. Yılı çeşitli etkinliklerle Kutlanmıştır.
Değeri 175.000,- + 25.000,- ETL olan pul resmi Murat Müftü tarafından, 75.000,- + 25.000,- ETL olan pul resmi Erdem Yücel tarafından yapılmıştır. Pul resimlerinin grafik tasarımı Bülent Ateş tafından yapılmıştır.
1978.10 - Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlükleri Koruma Sözleşmesinin 25. Yılı
Avrupa Konseyi üyesi devletler arasında 4 Kasım 1950'de Roma'da imzalanan İnsan haklarını ve temel hürriyetleri korumaya ilişkin sözleşme. Tam adı, İnsan Haklarını ve Temel Hürriyetleri Korumaya İlişkin Sözleşme'dir. Bu milletlerarası sözleşme 3 Eylül 1953'te beş ek protokolle yürürlüğe girmiştir. Türkiye bu sözleşmeyi 10 Mart 1954 tarihinde çıkardığı bir kanunla onaylamıştır. Bu kanun 19 Mart 1954 tarih ve 8662 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanmıştır. Şu anda Avrupa Konseyine üye olan 21 ülkeden 20'si sözleşmeye katılmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kişinin belli başlı medeni ve siyasi haklarını geniş bir şekilde garanti ( güvence ) altına almıştır. Sözleşmenin birinci bölümünde korunması öngörülen hak ve hürriyetler şunlardır:
Yaşama hakkı ve beden bütünlüğünün korunması hakkı, Özgürlük ve güvenlik hakkı, Adalete uygun bir biçimde yargılanma hakkı, Özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkı, Meskenin ( Konutun ) ve Haberleşmenin gizliliğinin korunması hakkı, Düşünce, Vicdan ve Din hürriyeti, İfade hürriyeti, Toplantı, Dernek ve sendika kurma hürriyeti, Sözleşmede tanınan hak ve hürriyetleri ihlal edilen her ferdin milli yargı organlarına başvurma hakkı, Mülkiyet hakkı.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine taraf olan devletler makul zaman aralıklarıyla ve gizli oyla serbest siyasi seçimler yapmayı kabul ve taahhüt etmişlerdir. Sözleşme, işkence, insanlığa aykırı ve onur kırıcı muamele ve ceza uygulamasını, ayrıca köleliği ve ceza kanunlarının geçmişe etkili olarak uygulanmasını da yasaklamıştır.
Kabul edilen bir ek protokol başka hakları da düzenlemiş ve yasaklar koymuştur. Buna göre hiç kimse hukuka uygun olmayan bir yükümlülüğü yerine getirmediği için hürriyetinden alıkonulamaz. Herkes serbest dolaşım ve meskenini seçme hakkına sahiptir. Hiç kimse kendi yurdundan zorla çıkarılamaz, yabancı asıllı olanları kitle halinde göçe zorlamak yasaktır.
Sözleşmede ve ek protokolde sayılan hak ve hürriyetler açık seçik tanımlanmış olmadığı halde, bunların hangi şartlar altında sınırlanabileceği ve hangi durumlarda askıya alınabileceği kesin bir şekilde belirlenmiştir. Sözleşmenin bu konuda kullandığı formül şöyledir: Bir hakkın kullanılması demokratik bir toplumda mecburi tedbir olarak, milli güvenliğin, kamu güvenliğinin, kamu düzeninin, başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması ancak kanunla kısıtlanabilir.
Sözleşmede ayrıca özel sınırlama sebepleri de açıklanmıştır. Bu yüzden sözleşmenin, Avrupa'nın demokratik rejimlerinin korunması, birlik ve bütünlüğünün sağlam temeller üzerine oturtulması gayesinin yanı sıra, devletlerin egemenliğinin pek fazla kısıtlanmamasını sağlama gayesine de yer verilmiştir.
Sözleşmenin milletlerarası hukuk alanında getirdiği en önemli yenilik, kişilerin ferdi başvuru hakkını tanımış olan devlet aleyhine Avrupa İnsan Hakları Komisyonuna dilekçe verebilmesidir.
Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinde ideal prensipler yer almışsa da halen uygulanması hususunda pekçok pürüzler bulunmaktadır. Bilhassa Avrupa Konseyine üye olan ülkelerin diğer ülkelere karşı çifte standard uygulamaları sebebiyle insanlık huzur ve mutluluk dolu günleri hasretle beklemektedir. Pekçok insanlar evlerinden ve yurtlarından kovulmakta, kendi dinlerine ve öz değerlerine sahip çıktıkları için ya horlanmakta veya cezalandırılmaktadırlar. İnsan hakları sözleşmesi savunucusu devletler ise bunları zevkle seyretmektedirler.
1971.05 - Irkcılık ve Irk Ayrımına Karşı Uluslararası Savaş Yılı
Irkçılar doğuştan gelen, katılımla geçmiş özelliklerin biyolojik olarak insan davranışını belirlediğine inanan kişilerdir. Irkçılık doktrini, insanın taşıdığı kanın ulusal-etnik kimliğinin belirleyicisi olduğunu iddia eder. Irkçı bir çerçevede insanın değeri bireyliğiyle değil, sözde “ırka özel toplu ulus”un üyeliğiyle tanımlanır. Bilim adamları da dahil olmak üzere, birçok aydın ırkçı yaklaşımı desteklemek için bilimsel olmayan dayanaklar ortaya attı. Houston Chamberlain gibi on dokuzuncu yüzyıl düşünürlerinin Adolf Hitler kuşağı üzerinde önemli bir etkisi vardı.
Irkçı antisemitizmi ( gerçek dışı biyolojik teorilere dayanarak Yahudilere karşı önyargı beslemek ya da nefret etmek ) de içeren ırkçılık Alman Ulusal Sosyalizmi'nin (Nazizm) her zaman ayrılmaz bir parçası olmuştur. Naziler bütün insanlık tarihini farklı ırklardan gelen insanlar arasında biyolojik açıdan belirlenen bir mücadelenin tarihi olarak değerlendirdi. Naziler Marksizm, komünizm, pasifizm ve enternasyonalizmin siyasi eğilimlerin milliyetçiliğe aykırı olduğunu ve tehlikeli Yahudi ırkına ait entelektüalizmi yansıttığı varsayımından yola çıktı. 1931'de SS (Schutzstaffel, Nazi Devleti'nin seçkin koruyucuları) ırk “araştırması” yapmak ve SS askerleri için potansiyel eşlerin uygunluğuna karar vermek için Irk ve Tasfiye Bürosu'nu (Race and Settlement Office) kurdu. Naziler iktidara gelmelerinin ardından, 1935'te Yahudiliğin sözde biyolojik tanımını yapan Nuremberg Yasaları'nı kabul etti.
Irkçı Naziler hastaları genetik açıdan üstün ırklarında ortaya çıkan lekeler olarak görüyor ve bu kişilerin çoğalmasının, kendi Ari ırklarının saflığına karşı bir biyolojik tehdit oluşturduğuna inanıyordu. 1939 yılının son altı ayı boyunca özenli bir planlama ve veri toplama sürecinden sonra, Alman doktorlar Almanya'nın her yerinde hastanelerde kalan engelli kişileri öldürmeye başladı ve buna da güzelleme yaparak “ötenazi” ismini verdiler.
Nazilerin ırkla ilgili teorilerine göre, Almanlar ve diğer Kuzey Avrupalılar daha üstün bir ırktan geliyordu. Bunlar “Aryan-Ari” ırkın taşıyıcısıydılar. II. Dünya Savaşı boyunca Alman doktorlar, Ari ırkın üstünlüğüne ve dolayısıyla diğer ırkların âdiliğine yönelik fiziksel kanıt bulmak amacıyla uydurma tıbbî deneyler yaptılar. Deneyler sırasında Ari ırktan olmayan sayısız kişiyi öldürmelerine karşın, Naziler insanlar arasındaki ırksal biyolojik farklılıklar bulunduğu yönündeki teorilerini destekleyecek kanıtı bulamadılar.
II. Dünya Savaşı sırasında, Nazi yönetimi Polonya ve Sovyet Birliği gibi işgal edilmiş Doğu topraklarında “etnik temizlik” adını verdikleri işe girişti. Nazi politikaları, Avrupalı Yahudilerin soykırımı ve Slav toplumlarının liderliğinin ortadan kaldırılması da dahil olmak üzere, katliam ve sözde düşman “ırkların” imhasını kapsıyordu. Nazi ırkçılığı, daha önce benzeri görülmemiş bir ölçekte katliamlara yol açtı.
2012.02 - Türkiye’de Kadın Erkek Fırsat Eşitliğinin Sağlanması - Konulu Sürekli Posta Pulları
TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu da dâhil, ulusal toplumsal cinsiyet sistemini güçlendirerek kadın (ve erkek) için daha fazla yanıt verebilir elverişli ortamın oluşmasına katkıda bulunulması ve bu sistemin kurumsal kapasitesini güçlendirme yoluyla toplumsal cinsiyetin yasa yapma ve karar verme süreçlerine dâhil edilmesinin, mükellef bir şekilde uygulanmasının, düzenli olarak izlenmesinin, değerlendirilmesinin ve, gerekli durumlarda, yeniden düzenlenmesini sağlanmasıdır.
2012.06 - Kardeşlik Ahlakı ve Hukuku
Dünyanın neresinde olursa olsun, insanın temel hak ve hürriyetleri bağlamında huzur ve mutluluk içinde yaşayabilmesi, kardeşlik ahlakı ve hukukunun varlığı ile yakından ilişkilidir. Öteden beri insanlığı ve özellikle de inanan gönülleri birlik ve beraberliğe davet eden ilahi mesajlar, sağlıklı bir kardeşliğin zemin bulmasını ve siyasi görüşü, mezhebi, etnik kökeni her ne olursa olsun “insan” vasfını taşıyan herkesin haklarına riayet edilmesini dini ve ahlaki bir görev olarak sunar. Zira hukuka riayetin olmadığı ortamlarda barıştan, birliktelikten, sevgi ve saygıdan, kısacası erdemli bir hayattan söz etmek mümkün değildir.
İslam, kardeşlik söylemini kan bağı ve ırki yakınlıktan daha ulvi bir anlayışla yorumlayarak kardeşlik ahlakı ve hukukuna riayet ile temellendirmiştir. Peygamberimiz Hz. Muhammed'de Ensar ve Muhacir örneğinde görüldüğü gibi medeniyetin inşasında önemli bir yer tutan Medine şehrinin kuruluşunda kardeşliği toplumun temel taşı olarak inşa etmiştir.
Her yılın 14-20 Nisan tarihleri arasında Peygamberimizin dünyaya gelişi kutlu doğum haftası olarak kutlanmaktadır. Peygamberimizin doğumunun 1441. yıldönümü olan 2012 yılında “Hz, Peygamber, Kardeşlik Ahlakı ve Kardeşlik Hukuku” ana teması işlenmişdir.