Konu: Türk Büyükleri ve Meşhurları 1967
1 kuruşlukda, Ahmet Mithat Efendi ( 1844-1912 ): Edebiyatımızın en üretken yazarlarından olan Ahmet Mithat Efendi,
1844 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Küçük yaşta babasını kaybedince ailesi geçim sıkıntısı çekti. Bundan dolayı Vidin’e giderek ağabeyinin yanına yerleştiler. Öğrenim hayatına buradaki bir mahalle mektebinde başladı. Bir yıl sonra İstanbul’a dönerek Topkapı’da bulunan Sıbyan Mektebi’nde öğrenim görmeye başladı. Devlet görevlisi olan abisinin yanında önce Vidin’e daha sonra ise Niş’e gitti. Niş’te bulunduğu sırada
Niş Rüştiyesi‘nden mezun oldu. Ağabeyinin Rusçuk’a atanması üzerine o da yanında gitti. Burada memur olarak görev yaptı. O dönem Tuna Valisi olan Mithat Paşa, kendi ismini verdi. Bu sırada
Tuna Gazetesi‘nde başyazarlık yaptı. 1869 yılında Mithat Paşa Bağdat Valisi olunca Ahmet Mithat Efendi’yi de yanına aldı. Mithat Paşa’nın desteğiyle “
Zerva” isimli bir gazete çıkardı. Burada bulunduğu sırada bir ders kitabı da kaleme almıştır. 1871 yılında ağabeyinin ölümünün ardından görevinden istifa ederek İstanbul’a döndü. Kendi matbaasını kurarak eserlerini bastı. İlk hikaye koleksiyonu olan “
Letaif-i Rivayat” adlı eserini yayımladı. “
Devir” ve “
Bedir” gazeteleri ile “
Dağarcık” dergisini çıkardı. Yazdığı bir yazıdan dolayı Rodos’a sürgüne gönderildi. Rodos’ta bulunduğu sırada da yazmayı sürdürdü. Ayrıca burada bir okul kurdu. Af çıkmasıyla birlikte İstanbul’a döndü. Bir dönem devletin resmi gazetesi olan
Takvim-i Vekayi‘de görev yaptı. 1878 yılında
Tercüman-ı Hakikat adlı bir gazete kurdu. Bugün İstanbul Üniversitesi olarak bilinen
Darülfunun‘da dersler verdi. 28 Aralık 1912 tarihinde hayatını kaybetti. Ahmet Mithat Efendi’nin amacı halkı aydınlatmaktı. Bu sebeple sade ve anlaşılır bir dil kullanarak çok sayıda eser verdi. Edebiyatımızın en üretken yazarlarından biridir.
5 kuruşlukda,
Turgut Reis ( 1485-1565 ): Osmanlı İmparatorluğu donanmasında amirallik yapmış, Trablusgarp fatihi olarak anılan Türk denizcisidir. Beylerbeyi olarak görev yapmış, ayrıca Trablus Beyi olmuştur.
50 kuruşlukda, Sokulu Mehmet Paşa ( 1506-1579 ): Kanuni Sultan Süleyman, Sultan İkinci Selim ve Sultan Üçüncü Murad devirlerinde sadrazamlıkta bulunan Sokollu Mehmed Paşa 1506 yılında Bosna civarında Sokoloviç kasabasında doğdu. Devşirme çocuklar arasında Edirne sarayına getirildi. Türk ve Müslüman kültürü ile yetiştirildi. Saraydan kapıcıbaşılıkla çıkarak Barbaros Hayreddin Paşa'nın ölümü üzerine
Kaptanı Derya ve bir süre sonra
Rumeli Valisi oldu. Bu sıralarda ilk büyük başarısına, Tameşvar kalesinin fethi ile ulaştı. Bu başarı üzerine kendisine vezirlik verildi. 1561'de üçüncü vezir iken, Kanuni Sultan Süleyman'ın torunu ve Sultan
İkinci Selim'in kızı
Esmehan Sultan ile evlendi. İkinci Vezir iken Semiz Ali Paşa'nın ölümü üzerine, 1564'te
sadrazamlığa getirildi. Bu tarihten ölümüne kadar Osmanlı devletinin idaresini elinde tuttu. Kanuni Sultan Süleyman'ın son seferi olan Zigetvar kalesi fethini, padişah öldükten sonra o idare etti. Kanuni Sultan Süleyman'ın yerine padişah olarak Sultan İkinci Selim'i tahta çıkarmayı başardı. Bu padişah döneminde sürekli sadrazamlıkta kaldı ve devlet işlerini idare etti.
Don ve
Volga ırmakları arasında bir kanal açma düşüncesini gerçekleştiremedi. Süveyş Kanalını da açmayı düşünen Sokollu Mehmed Paşa, bu amacını gerçekleştirmek için Sudan'ı zaptetti. Devlet teşkilatı içinde önemli düzenlemeler yapan Sokollu Mehmed Paşa, 1579 yılında öldürüldü ve Eyüp'te defnedildi.
100 kuruşlukta, Nedim ( 1681-1730 ): 17. yüzyıl sonlarında, 1681 yılında dünyaya gelen
Nedim, yaşadığı dönemde divan edebiyatının en önemli temsilcilerinden birisi haline gelmiştir. Yaşantısı ile birçok kişinin örnek aldığı Nedim, İstanbul doğumlu olmakla birlikte henüz küçük yaşlardayken medrese eğitimi almış, Arapça ve Farsçayı öğrenmiştir.Şair olarak tanınmak istemesi içerisindeki edebiyat aşkıyla Nedim dönemin sadrazamı Ali Paşa’ya kasideler yazmıştır.
Nedim yazdığı eserlerinde daha çok yeni kelimeler kullanmış ve dilde yenileşmeyi savunmuştur. Bu sebeple de halk ağızıyla alakalı olmayan bazı kelimeleri eserlerinde kullanan Nedim’in eserlerini halk anlayamadığından dolayı değer vermemiştir. Nedim hayatı boyunca sürekli iyi bir şair ve edebiyatçı olarak tanıtmak istese ve birçok eser yazsa da bu çabaları sonuçsuz kalmış ve yaşadığı sıralarda eserlerinin kıymeti bilinmemiştir.Nedim hayatını kaybettikten sonra eserleri değerlenmiş ve günümüzde
Nedim tarafından yazılan eserler edebiyatımız açısından oldukça iyi bir nitelik taşımaktadır. Nedim divan edebiyatı şairlerinden olmasına rağmen genel olarak şiirlerin konusu tasavvufi içeriklerden bahsederken onun şiirlerinde daha çok eğlence, içki ve zevk konuları işlenmiştir. Nedim 1730 yılında hayatını kaybetmiştir.
150 kuruşlukta, Osman Hamdi Bey ( 1842-1910 ): 1842 yılında İstanbul'da doğdu. 1860'da hukuk öğrenimi için Paris'e gitti. Hukuk öğreniminin yanı sıra o dönemim ünlü ressamlarının atölyelerinde çıraklık yaparak iyi de bir resim eğitimi aldı. 1869 yılında Bağdat Yabancı İşler Müdürlüğü''ne atandı. 1871'de İstanbul'a geri dönünce sarayda çalıştı. 1881'de Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi)'a atandı. Bu görevi ile Türk müzeciliğinin parlak dönemleri başladı. 1883 yılında Güzel Sanatlar Akademisi Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi'ni ve İstanbul Arkeoloji Müzesi'ni kurdu ve müdürlüklerini üstlendi. 1884'te o güne kadar hiç gündeme gelmemiş olan ve çokça kayıp verilmiş olunan bir zaafı, antik eserlerin yurt dışına çıkarılmasını yasaklayan Asr-ı Atîka Nizamnâmesini çıkarttırark yürürlüğe soktu. Osman Hamdi Bey, Nemrut Dağı, Lagina ve Sayda'da arkeolojik kazılar gerçekleştirdi. Sayda'da yaptığı kazılarda bulduğu, arkeoloji dünyasının başyapıtlarından sayılan, aralarında İskender Lahiti'nin de bulunduğu bir takım antik eserler çıkardı. Burada bulunan eserler bugün Osman Hamdi Bey'in bulmuş olduğu birçok eser gibi, kendisinin temellerini attırdığı İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir.
Konu ile ilgili pulları görmek isterseniz Tıklayınız ( Türk Büyükleri ve Meşhurları ).